Khao Sok'tan ayrıldıktan sonra Khuraburi'ye vardık. Pun Pun'da tanıştığımız Phillipe ve Audrey'nin tavsiyesi üzerine, Koh Ra adasındaki, ecolodge'da gönüllü olarak çalışmak istiyorduk ama yine email'lerimize cevap gelmemişti. Khuraburi'ye vardığımızda bir kafede internete bakıyorken tsunami alarmı yapıldı. Ne yapacağız derken, gitmek istediğimiz mekanın işletmecisi, tesadüfen bulunduğumuz kafeye geldi. Bu tarz tesadüfler gerçekten çok sık oluyor, çok harika. Adada internet yokmuş, o yüzden cevap verememiş email'lerimize. Sabah tsunami alarm durumu geçmişti. Biz de Lory ile beraber, minik bir tekne ve bir sürü erzak ile beraber Koh Ra'ya vardık..
Nispeten küçük olan bu adada her yer orman ve ıssız koylar ile dolu. Adanın bir tarafı Koh Ra ecolodge'a ait, yaklaşık 160 dönümlük bir arazi. Diğer tarafında bir milli park ve küçük bir köy var. Bu mekan sadece kasım - mayıs tarihlerinde açık. Biz gittiğimizde sezon sonuydu ve neredeyse kimsecikler yoktu. Uzun zamandır aradığımız bilinmeyen adamızı bulmuş gibi olduk böylece. :) Normal sezonda konaklama ücretleri oldukça yüksek. Yoga kampları, şnorkel ile dalış, köy turları gibi organizasyonlar düzenleniyor mekanda. Biz gönüllü olarak çalışmaya gelmiştik ve para hiç konuşulmadı. Çıkışta ekstralarımız ile beraber iki kişi toplam 3500 baht ödedik. Yani 10 gün için yaklaşık 200 TL sanırım.
Mekanda 5-6 tane büyük bungalow var. İçinde duşu ve tuvaleti var. Gönüllü hayatımız boyunca kaldığımız en lüks ve büyük odaydı sanırım. Ortak yaşam alanı, kütüphanesi, geri dönüşümden geçmiş UHT meyva suyu kutularından yapılmış bir yoga platformu ve harika bir sahili var mekanın. Adada elektrik sadece günde 4 saat 18-22 saatleri arası var. Temizlik ve mutfak işlerine mekanda yaşayan Tay ve Burmalı mülteciler bakıyor, o yüzden biz bu tarz işlerde çalışmadık. Ama hepsi çok tatlı insanlardı. Burma'nın politik durumu ve hayat koşullarının zorlukları ile ilgi değişik bilgiler öğrendik.
Permakültür uygulanan bir yer olarak tanıtılsa da, gerçekle pek alakası yok durumun. Her şeyden önce tüm yıl orada sabit yaşayan biri yok. Küçük sebze bahçesi mutfağa 50-100 metre'den uzak ve ormanın içinde. Sinek böcek durumu yüzünden, özellikle de yağmurdan sonra gitmeye üşeniliyor. Temizlik malzemeleri olarak kimyasal ürünler kullanıyorlar. Ekoloji kelimesinin sık kulanıldığı yerlerde bile durumun böyle olmasına çok bozuluyorum. Yani her yerde sirke, karbonat gibi pratik çözümler bulmak mümkün. Bu konuda istek üzerine yazacağım bir ara.
Diğer yandan eko turizm ile yerel köylülere para kazandırıyorlar. Adanın doğasını olabildiğince korumaya çalışıyorlar. Çöpleri ayrıştırıyorlar. Denizden gelenleri de temizliyorlar. Burmalı mültecilere iş kapısı açıyorlar gibi güzel yanları var.
Diğer yandan eko turizm ile yerel köylülere para kazandırıyorlar. Adanın doğasını olabildiğince korumaya çalışıyorlar. Çöpleri ayrıştırıyorlar. Denizden gelenleri de temizliyorlar. Burmalı mültecilere iş kapısı açıyorlar gibi güzel yanları var.
Biz iş olarak Phillip ve Audrey'nin ektiği bahçeyi malçladık. Dalgaların sahile getirdiği yüzlerce çöpü toplayıp ayırdık (strafor, terlik, plastik, cam ve karton kutu olarak); ertesi gün dalgalar bir o kadar daha getiriyordu. Durum gerçekten çok üzücü. Tayland'ın iyi yanlarından biri, marketlerde su mataralarınızı 5 baht karşılığı doldurabiliyorsunuz, böylece ekstra plastik su şişesi almanıza gerek kalmıyor. Ama yine de çoğunluk plastik tüketiyor, ve deniz bu plastikleri kusmaya çalışıyor.
Tüm yukarıda saydıklarıma ek olarak iş denebilirse, gri su filtreleme sisteminde kullanılacak yüzlerce çakıl taşı ve mercan topladık sahilden. :) Mercan, delikli yapısı sayesinde tropikal kıyılarda su filtrelemek için çok uygun bir malzeme gibi görünüyor. Daha önce hiç aklımıza gelmemişti.
Tüm yukarıda saydıklarıma ek olarak iş denebilirse, gri su filtreleme sisteminde kullanılacak yüzlerce çakıl taşı ve mercan topladık sahilden. :) Mercan, delikli yapısı sayesinde tropikal kıyılarda su filtrelemek için çok uygun bir malzeme gibi görünüyor. Daha önce hiç aklımıza gelmemişti.
Bu su filtreleme sistemi tam olarak çalışacak mı bilemiyoruz. Aralarındaki su boruları geçişlerinde bir hata fark etti Emre. Benim gibi blog, internet gibi gereksiz sosyallik halleri ile uğraşmak yerine, Emre bol bol teknik bilgi okuyor. Okudukları da bu açıdan çok işe yarıyor.
Özellikle yağmursuz dönemin sonlarında su sıkıntısı yaşanıyor, en uçtaki iki bungalova da su basıncının yetmemesi yüzünden hiç su gitmiyormuş. Banyodaki giderlerden dışarıya akan suyu yeniden kullanmak istediklerini anlattılar, ki bu ölçekte çok mantıklı bir işlem olmayabilir. Yine de yaptığımız şey, üç aşamalı küçük bir filtre sistemi kurmak oldu. Birinci hazneye çakıl ve kum, ikinci hazneye (parçalanmış) kömür ve mercan doldurarak, üçüncü haznede tekrar kullanılabilecek kadar temizlenmiş bir su elde etmek istediğini söyledi Lory. (üstteki resim) İki kulübe için bu şekilde ayrı havuzcuklar yapmak istiyordu, biz de yardım ettik sistemi kurmalarında. Ama çalışır hale gelmeden önce ayrılmamız gerektiği için akıbetini bilmiyoruz. Bu şekilde filtrelenmiş gri suyun ne derece tekrar kullanılabilir (el yüz yıkamak amacıyla) olduğundan da (hijyenik açıdan) emin değilim. Bu işi yaptık, ama asıl önerdiğim şey, lavabo ve banyo giderlerinden akan suyun, tuvalet sifonlarında kullanılması için basit bir-iki tasarımdı. İlgilendiler, ve ileride ele alacaklarını düşünüyorum. (Bu bilgiler Emre tarafından yazıldı.)
Koh Ra'nın muhteşem köpekleri:)
Deniz manzaralı, sıkıştırılmış karton kutulardan yapılmış yoga platformu
Mekanın bizim için en büyük avantajı, İngiliz doğal yaşam restoratörü Tom'un orada olmasıydı. Tom, her sabah erkenden kalkıp kuş gözlemliyor ve adadaki türlerin envanterini çıkarıyor. Öğleden sonra dalış yapıp mercanların ve su altının envanterini çıkarıyor ve restore etmeye çalışıyor. Her sene yaklaşık 4 ay orada kalıyor. Biz oradayken onunla sabahları kuş gözlemlerine çıktık. Duyguduğumuz her kuşu sesinden tanıdığından, bize kitaptan kendilerini göstererek bir sürü ilginç şey öğretti. Çok alçak gönüllü ve hoş sohbet biri olan Tom ile, iyi vakit geçirdik.
Tom :)
Tom'un günlük gözlem notlarından
Buraların iklimi gerçekten çok inanılmaz ve bu sabit ısı sayesinde canlı çeşitliliği çok fazla.
Bu fıstık kuşun repartuarı çok geniş. Her gün başka bir ses ile sesleniyor, arada Bjork şarkısı bile söylüyor.
Eğer çiçek, böcek sever bir karakterseniz, Tayland ve yağmur ormanları gerçekten çok inanılmaz. Sürekli hayatta hiç bir şey bilmediğimizi fark ediyoruz. Özellikle bitkiler ile ilgili. Her şeyin bir dengesi var. Her canlı türü birbirini dengeliyor bizim müdahalelerimize rağmen. Koh Ra da tür çeşitliliği açısından çok renkli. Yılanlar, maymunlar, Horn Bill adlı uzun gagalı kuşlar, say say biteremeyeceğim kadar renkli yaşam. İnsan ve doğa ilişkileri ile ilgili derin düşüncelere dalıp gidiyoruz sık sık.
Koh Ra'da kaldığımız zaman boyunca, yavaş yavaş yağmurlu döneme geçmiş olduk. Muson durumu gerçekten enterasan. Sabahları günlük güneşlik, yanıyorsun. Öğleden sonra bir anda bastırıyor yağmur. Kova kova su dökülüyor sanki, sonra gök kuşağı çıkıyor ve her şey yeniden sakinleşiyor. Daha sonra Malezya'da da deneyimlediğimiz üzere, sabahları neredeyse hiç yağmur yağmıyor.
Koh Ra ve Tom sayesinde su altı ve orman sakinleri hakkında epey bilgi aldık. Koh Ra'nın güzel sahilinde keyifli zamanlar geçirdik. Sahilin sahibi yukarıda gördüğünüz Ghost crab diye bilinen yengeç türü. Tüm sahil onların yuvaları ile dolu, insan görünce yandan yandan kaçışıyorlar. :) Her gün onların kumlardan yaptığı resimlere bakıyorduk. Yukarıdaki resimde (soldaki) görüyorsunuz, yengeçler kumdaki mineralleri aldıktan sonra, artık olarak çıkardığı kumlardan küçük topcuklar yapıyorlar ve ortaya böyle soyut palmiye ağacı çalışmaları gibi eğlenceli resimler çıkıyor.
Su üstünden resim çekebilecek kadar net suyun altı. :)
Bu yörenin en sık rastlanan bitki çeşitliliği, deniz ve nehirlerin birleştiği noktalarda suda yetişen Mangrove'lar.
Bir sürü şifalı bitki ile de tanıştık.
Özellikle yöre kadınlarının şampuan yapımında kullandığı shampoo ginger adlı güzel çiçeği sık sık görmek mümkün.
Kısacası, iş anlamında çok geliştiremesek de kendimizi, çok keyifli zamanlar geçirdik Koh Ra'da. Belgesel sahneleri ile uyanıp, uyuduk. Ve bu kadar keyifli bir yerde kalmanın bedelini de fena halde ödedik. Önce çantamızın içindeki vakumlu paket içindeki fıstıkların kokusunu alan fareler çantamızı yedi. Sonra minicik ama çok fena ısıran karıncalar ile kabus anları yaşadık. Sonra kum böcekleri sahilde canımıza okudu, sivrisinekleri saymıyorum artık, hayatın bir parçası oldular. Ada dönüşü sayabildiğim kadarı ile 65 ısırık ile döndüm.. :) Ve hiç bir medikal yağ fayda etmedi onlarla mücadelelerime..
Yolculuk etmenin en keyifli ve en üzücü kısımlarından biri, bir sürü harika insan ile tanışmak ama o insanları bir daha nerede göreceğinizi bilememek. Tom da öyle biriydi bizim için, umarım bir daha karşılaşırız kendisi ile. Onun çektiği Koh Ra videosu bizim resmedemediğimiz diğer muhteşem orman sakinleri ile dolu. Mutlaka izleyin derim, kısa ve çok güzel bence. :)
Böylece Tayland maceramız sona erdi, ertesi gün Trang'da konaklayıp, Malezya'ya geçtik..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder