Ipoh'un anormal sıcağından kaçıp, dondurucu klimalı bir otobüs ile Cameron Higlands'e, sırt çantalı turistlerin konaklama yeri olan Tanah Rata'ya vardık. Ve hayal kırıklığına uğradık.
Foto: Devianart by Kenlui
Hemen hemen her gezi kitabında mutlaka görülmesi gereken yerler içinde olan Cameron Highlands'in günümüzde dönüşmüş olduğu hal, bence gerçekten çok üzücü. Bu bölge yine dünyanın en eski yağmur ormanlarından biri, ve buranın eski mimarisi, iki katlı sevimli İngiliz yapılarından oluşuyor. Ama günümüzde modernleşme adına bu ormana ve eski yapıların yanına çok katlı dev beton binalar dikilmiş. Bir de çok övündükleri, Malezya'nın en büyük sera üretimi burada; neredeyse tüm ülkeyi, hatta Singapur'u bile besliyor bu bölge.
Resmen bizim Kumluca'daki gibi seracılık ile arazilerin perişan edilmesi gibi bir görüntü düşünün. Tüm bunların yanında bir de yağmur ormanı eteklerine yapılan İngiliz eğlencesi, uçsuz bucaksız golf sahaları var. Yani gezi rehberlerinde anlatılan doğa harikasından geriye pek bir şey bırakmamaya kararlı gözüküyorlar. Yine de (aşağıda anlattığımmız çay bahçelerinde) bizi gezdiren Çin asıllı rehber arkadaş, tüm bölgenin %70'inin doğal orman olarak korunduğu, sadece %30'luk bir kısmın tarım ve yapılaşmaya açık olduğunu söyledi.
Foto: Devianart by: KYK
Cameron Highlands oldukça yüksek bir rakımda olduğu için (1000-2000 m.), çok sıcak bir günün ardından geceleri neredeyse battaniye ve kazağa ihtiyaç duymak bünyeyi yoruyor. Ama akşamları Hint mekanlarında bulunan masala çayı, ya da Malezya'da her yerde bulabileceğiniz Teh Tarik adlı sıcak içeceği (aslında sütlü çay) içmek keyifli oluyor soğuk dağ havasında.
Neyse, pek beğenmediğimiz bu mekanda gezilebilecek yerleri hızla görüp, uzamaya karar verdik. Çok tatlı Çin'li bir rehber ile beraber üçümüz moss (yosun) ormanı, çay çiftlikleri, sanki toprak ölmüş gibi monokültürel hidrofonik tekniğin kullanıldığı çilek çiftlikleri ve kelebek, böcek, sürüngen parkına gittik. Ve tüm bu hoşnutsuzluklarımızın yanında, enteresan bilgiler de öğrendik.
Çay
Cameron Higlands'deki çay ağaçlarının çoğu neredeyse 100 yıllıkmış. İngilizler bu bölgenin yüksek tepelerinin her yerine ekmiş bu bitkiyi. Etraf çok güzel görünüyor tabi, yemyeşil bir halı ile örtülmüş gibi. Dünyada sadece iki çay bitkisi varmış, ben nedense çok daha fazladır sanıyordum. Siyah çay, yükseklerde çok yağış alan serin bölgelerde yetişirmiş. Aroması da (Earl Grey gibi), uzun fermantasyon işlemlerine göre değişirmiş. Çay bitkisinin, açık yeşil renkli üst yaprakları toplanırmış.
Tam budama yapıldıktan sonra da, çay ağaçları en az 3 ay dinlendirilirmiş. Çay bitkisinin ağaç gibi büyümesine de izin verilebiliyor, ama böyle olursa az ürün verirmiş ve toplaması da daha zor. O yüzden aşağı yukarı 1 - 1.5 m. boyunda tutuluyor hep.
İkinci çay türü de yeşil (vahşi) çay. Onun üretimi ve yetiştirilmesi ile ilgili bilgilenemedik. Cameron Highlands'deki tüm çay üretimi, toplamadan işlemeye kadar kimyasal ve sanayi tipi. Bu sayede, sırf bizim gittiğimiz çay fabrikasında günde seksen bin bardak çay çıkıyor. Fakat bize ikram ettikleri tüm çaylar, bildiğiniz kötü ve klasik poşet çaylar. 'BOH' adlı bir markaya ait. Merak ettim oradayken, acaba bizim Karadeniz'de üretim nasıl oluyor? Sanayi tipi şeklinde çalışmayan, yerel üretici var mı acaba?
İkinci çay türü de yeşil (vahşi) çay. Onun üretimi ve yetiştirilmesi ile ilgili bilgilenemedik. Cameron Highlands'deki tüm çay üretimi, toplamadan işlemeye kadar kimyasal ve sanayi tipi. Bu sayede, sırf bizim gittiğimiz çay fabrikasında günde seksen bin bardak çay çıkıyor. Fakat bize ikram ettikleri tüm çaylar, bildiğiniz kötü ve klasik poşet çaylar. 'BOH' adlı bir markaya ait. Merak ettim oradayken, acaba bizim Karadeniz'de üretim nasıl oluyor? Sanayi tipi şeklinde çalışmayan, yerel üretici var mı acaba?
Biz yine her zamanki gibi rehberle ormanın içinde kaybolacağımızı sanarken, bu orman turu gayet asfaltlı bir araba yolundan gözlem kulesine gidip, oradan manzaraya bakmaktan ibaretti. Ama rehberimiz bizim meraklı olduğumuzu görünce biraz yürüdük, bir sürü eğrelti otu, mantar, ağaç parazitleri, yosun çeşitleri ve yabani zencefiller gördük. Eskiden kabile kadınları, doğumdan sonra vücuttaki toksinler atılsın diye, yabani zencefil çiçeklerini kurutup, sıcak su ile içerlermiş.
Tabi biz ucuzca bir tura katıldık (kişi başı 20 RM=10TL), daha sonra gezgin Kemal Kaya'dan (www.yoldaolmak.com) öğrendiğimiz kadarıyla, orman içine güzel trekking turları da yapılabiliyormuş.
Tabi biz ucuzca bir tura katıldık (kişi başı 20 RM=10TL), daha sonra gezgin Kemal Kaya'dan (www.yoldaolmak.com) öğrendiğimiz kadarıyla, orman içine güzel trekking turları da yapılabiliyormuş.
Çilek Çiftlikleri
Çok anlatacak bir şey yok, yan yana seralar içinde hidrofonik şekilde üretim yapılıyor. Aynı tür hakim olduğu için de, birbirinden hastalık geçmesin diye bolca kimyasal ilaca maruz bırakılıyor. Acaba doğal olarak Cameron Highlands'de yetişiyor muydu, yoksa bu da İngiliz müdahalesi ile mi üretiliyor diye merak ettim. Wikipedia'ya göre ilk bahçe çileği 18.yüzyılda, Fransızlar'ın hibrid tohumlar ile üretimi sayesinde başlamış, sonra tüm dünyaya yayılmış. Türkiye de, Amerika'dan sonra dünyanın ikinci büyük çilek üreticisiymiş.
Malezya'da hemen hemen her şehirde olan bu çiftliklerden birini ziyaret ettik biz de. Önce sürüngen ve böceklerin olduğu kısımdan başladık. Zavallı yılanların, çiyanların, örümceklerin ve diğer canlıların minicik kafeslerdeki perişan halleri sinirlerimi çok bozdu. Ama doğruluğundan emin olamasam da, tüm bu tarz çiftliklerde kafes içinde tutulan canlıların iki ayda bir doğaya bırakılıp, yerlerine yenilerinin alındığı ile ilgili bir bilgi edindik. Bu sırada da çoğaltılıyorlar, yani sayılarının azalmaması gözetiliyormuş.
Kelebeklerin durumu nispeten daha iyiydi. Yaklaşık beş metre yüksekliğinde, ağaçların üstü ağ ile kaplanmış, içinde bir çok çiçek türünün de olduğu, kelebekler için tasarlanmış bu yarı hapishanedeki muhteşem kelebekleri görmek keyifliydi yine de.
Tüm bu gezi gözlem hallerinden sonra ertesi sabah erkenden Taman Negera'ya doğru yola çıktık.
2.5 sene önce oralardayken ben de çok istemiştim Cameroon'u gezmeyi. Olmadı ama oradan getirdiğim çaylar hala en sevdiğim çaylardan. Almak isterseniz: Boh Gold Blend. 150 gramlık kırmızı paketlerde satılıyor. İyi gezmeler!
YanıtlaSil