Günümüzde Thailand’ın en meşhur
adası sanırım Koh Phangan. Eskiden Hippilerin esas mekanı Phuket’miş. Kısa
sürede meşhur olup, adanın her yerini
havalı butik oteller vs ele geçirince, gezginler Koh Samui’ye taşınmış. 90’lı
yıllarda burada takılan ekip burayı gizli tutabileceğine inansa da, öyle
olmamış tabi ki ve Koh Samui de 5-10 yıl içinde tanınmaz hale gelmiş. Bu
sıralarda Koh Phangan hindistan cevizleri ve balıkçı köyleri ile bilinirmiş,
adada elektrik yokmuş. 2000’lerde Koh Samui bitince, ekip buraya gelmiş, ve
günümüzde Koh Phangan da her tür çirkin yapılaşmadan nasibini almış durumda.
Eskiden balıkçılık yaparak geçimini
sağlayan yerel halk, şimdilerde ya taksi botlarda çalışıyor, ya da pansiyon
işletiyor.
Bizim ülkemizde eskiden
annemlerin kuşağı zamanında Ölüdeniz’de takılan, orası bitince Kelebekler Vadisi’ne geçen, orası leş olunca Kabak koyuna geçen, bugünlerde de Cennet ya da Korsan koylarının peşinde
olunmasına benzer bir durum. Herkes rüya gibi bir yer arıyor. Ama çok fazla
insan var, elinde sonunda her yer aynılaşıyor.
Koh Phangan’daki Srithanu mahallesi yakınlarında başka bir mekan bulduk çalışmak için, kendilerine email attık. Bir
haftalık motor kiraladık ve cevap bekledik. Cevap gelmedi..
Neyse, hal böyleyken biz de
elimizden geldiğince keyifli zaman geçirmeye baktık Koh Phangan’da. Motor ile
adanın gidebildiğimiz her yerine gittik.
Çok garip bir ada. Adanın bir
yarısını dövmeli, partici, trance ve house dinleyenler ele geçirmiş. Sahilde
oturup, Ray Bradbury'nin 'Resimli Adam' hikayesini anımsayarak, insanların boşluk
kalmamacasına her yerlerini doldurdukları dövmelere bakıp, bakıp durduk. Bir de 'Om' dövmesi modası var heryerdeki gibi, çok komik. Adanın diğer tarafı ise
yoga okulları, meditasyon uygulamaları, her tür alternatif terapi uygulayanlar,
uygulama öğrenmek isteyenler ile dolu. Dolayısı ile adanın çok garip bir
enerjisi var. Herkes kendi tarzında kophmaya gelmiş gibi gerçekten.
Koh Tao’dan sona Koh Phangan’ın
denizine deniz denemez. Ben zaten deniz konusunda oldukça şımarığım, ama eğer
siz de Kelebekler Vadisi’nin vadi, Olimpos'un olimpos olduğu zamanlarda yüzme fırsatı
bulduysanız, Gökova, Datça, Bodrum ve Kaş koylarında denize girmiş iseniz, beğenmezsiniz
buranın bataklık hissiyatlı, acayip sıcak ve sığ denizini. O kadar sığ ki,
resmen denizin ortasına kadar geliyorsun ve hala bilğinde su, öyle yer yer
beline gelip, sona sığlaşmıyor, hep sığ. :) Hiç sevmem sığ ve sıcak deniz. Ama
küçük çocuklar ve bebekli aileler için çok rahat ve eğlenceli tabi ki.
Diğer yandan, yerelden çok turist olduğu için ne
ararsanız bulabileceğiniz bir ada. Makrobiyotik lokantadan düzgün aromatik
yağlara, psy parti kostümlerinden hippi kıyafetlerine, kitapçısından pastanesine kadar aklınıza gelebilecek
her şeyi ve her tür malzemeyi bulmak mümkün. Özellikle kıyafet açısından
keyifli; ben Tayland’da geldiğimde alışveriş manyağı olacağımı sanıyordum. Hiç
öyle olmadı, çünkü bir ara Hint ve Tayland malzemeleri satan bir
dükkanda çalışmıştım, gözüm gönlüm çok doymuş böyle ürünlere. Zaten bizim ülke
de çok sömürdü sanırım bu malzemeleri. O yüzden hiç ilginç ve güzel gelmiyordu
bana kıyafetler. Koh Phangan o açıdan oldukça renkli ve değişikti.
Koh Tao’ya kıyasla da çok ucuz
bir ada. Biz Emre ile iki kişi günlük 250 Baht para verip, Srithanu sahilinde bir yerde kulübede kaldık bir hafta.
Adanın mimarisi ve denizi çok keyifsiz bence. Ama büyük bir ada olduğu
için denizinde iş olmasa da, her zaman kendinize boş ve rahat bir alan
bulmanız mümkün. Kısacası Koh Phangan'da herkese göre bir
şeyler var, ama Thailand’dan bağımsız bir yermiş gibi.
Böyle evcil sahil domuzu ile tanıştık. Çok komik, kendisine seslenince kuyruğunu sallaya sallaya yanına geliyor. :)
Tayland hiç bir zaman
kolonileştirilmemiş tek güney doğu Asya ülkesi olsa da, turizm ile nasıl
sömürüldüğünü görmemek mümkün değil. Yaşlı beyaz ırk, kendilerine genç güzel
Tay kadınlar bulmaya geliyorlar. Ülkesinde hayat pahalılığı yüzünden çalışmaktan canı çıkmış insanlar, Koh Phangan'da kaçak olarak çalışıyor. Her
tür uyuşturucuyu bulmak için gelenler, partilerde kız tavlamaya gelen
ergenler.. Şifa bulmak, kişisel gelişim için gelenler.. Ne isterseniz var yani.
:)
Koh Phangan’ın en meşhur kısmı
partileri tabi ki. Haftada bir gün büyük bir parti var kesin, 'new moon', 'half moon', 'jungle experience', 'shiva moon' ve en büyüğü 'full moon'. Ve bu partiler underground falan değil, adım başı 'flyer’lar var. Turizmin her tür hal ve durumu ile kalkınıyor ülke yani. Bizim
genel kitleye bakınca içimizden hiç bir partiye gitmek gelmedi. İnsan merak
eder di mi? Tam yaşlı ruhlu insanlar olduk sanırım. Full Moon öncesi de koşarak
kaçtık resmen adadan. Çünkü full moon’dan birkaç gün önce tüm oteller ve pansiyonlar doluyor, 30,000 insanı partiliyor, sonra da perişan olup gidiyorlarmış. Sona, bu konu ve Koh Phangan ile ilgili çok güzel yazmış. Kendisi 6 ay kaldı sanırım burada, okumak isterseniz: (http://www.sonaertekin.com/ - Havadis -ül Phangan Postası IV: Sullar Seller)
Her ay 30,000 bin kişinin bastığı adanın temiz ve huzurlu olması imkansız tabi. Biz bir türlü uyumlanamadık ada ile; ne yogacılara ne de parti ortamlarına çok dahil olmadığımız içindir belki.
Tayland’ın genelinde müzik olayı
da bir garip. İki saniye önce Blutech çalan yerde Elvis Presley
çalabiliyor. Bir tarz oluşturamama hali hakim sanki. Bir tek reggae barlar
iyi, ve her yerde varlar.
Koh Phangan’a geldiğimizde,
ülkeden çıkış yapmamız için geriye 3 haftamız kalmıştı. Geçtiğimiz ay masaj
okulu ve vize uzatmak gibi ekstra harcamalarımız da olmuştu. O yüzden herhangi
bir yoga okuluna dahil olacak ne param ne de vaktim vardı. Srithanu’da
kaldığımız yere 5 dakika yürüme mesafesindeki Orion Healing Center'da bağış karşılığı her sabah yoga yaptım. Ashtanga, Vinyassa, Hatha, Yin olarak
gününe göre değişiyordu. Süper oldu. Sabahları deniz kenarında yağmur
atıştırırken sakin sessiz yoga yapmak keyifliydi..
Bu adanın bizim için en keyifli yanlarından
biri, Pun Pun’da tanıştığımız Nim ve dünya tatlısı oğlu Ohli’ın koca adada tesadüfen yan bungolovumuza gelmiş olmalarıydı. Artık şaşırmıyoruz böyle
tesadüflere, çok sık oluyor çünkü. Kız Elf gibi bir şey, İskoç. Çok eğlendik beraber.
Fıstık, kendi resimlerini de çekti:)
Deniz, Doğa ve Sona’nın güzel tavsiyeleri sayesinde keyifli yerlere gittik,
nefis yemekler yedik. Muhteşem gün batışları gördük, bir sürü insan ile
tanıştık. Adaya turist olarak gelenler dışında yıllardır burada yaşayan
yabancı insan nüfusu oldukça fazla. Onlardan çok ilginç hikayeler
dinledik. Denizde yüzesimiz gelmese de, güzel koylarda bol bol kitap, masaj
denemeleri ve keyif yaptık. Hayatımda ilk kez Watsu masajı yaptırdım. Gerçekten
çok değişik bir deneyimdi. Zaten destan yazmış olduğum için uzun uzun
anlatmayacağım. Türkiye’de kendisinden masaj terapisi alamamış olsam da, Watsu
uygulayan Deniz Susever diye çok tatlı bir kız var. Watsu masajı yapan birinin
ismi, bundan daha uygun olamaz herhalde. Çok merak ediyorum onun
uygulamasını da. Yaptırırsanız bana da anlatın. :)
Kısacası yoga, meditasyon ve
adlarını say say bitiremeyeceğim bir sürü güzel ve 'çakma' terapi uygulaması
görmek istiyorsanız, ya da partileme peşindeyseniz, hatta makrome gibi kendi ürettiğiniz şeyleri satmak istiyorsanız, yeriniz Koh Phangan..
Bir gün Dijan ile buluştuk, güzel
oldu, özlemişiz.. Bu sene Türkiye’de yapılacak bir sürü güzel kurs ve
uygulamayı kaçıracağımıza yeniden üzüldük onunla konuşurken. Herkes birlik olma hali içinde ne çok eğlenecek diye kıskanıyoruz biraz. Özellikle Penny’nin ileri
seviye permakültür uygulama kursunu ve bölgesel permakültür buluşmasını kaçırıyor olmamıza ekstra üzülüyoruz..
Dijan'ı görünce benim de kendime bir kaç ay ev tutup, her gün okula gidip, okul çıkışı insanlara masaj yapıp, hem para kazanasım hem de kendimi geliştiresim geldi. Acaba Emre’yi yollayıp biraz buralarda mı takılsam diye düşündüm, karar veremedim bir türlü. Sonra düşündüm ki, Agama Türk dolu, nasıl olsa zamanı gelince Türkiye’de bu işler gittikçe artacak. Sonra her iki arkadaşımdan biri ya yoga hocası olma yolunda, ya da yoga hocası. :) Yani hazır buralara gelmişken görmek istediğim o kadar yer var ki, burası için bir ay vakit ayırmak gereksiz. Sonunda başka bir zamana erteledim tüm bu yogasal isteklerimi, ve iyi ki de öyle yapmışım..
Çünkü Jungle Experience’a gitmemiş olsak da, Dolunay'a iki gün kala gerçek bir yağmur ormanı deneyimi yaşamak üzere ayrıldık adadan..
An itibari ile Koh Phangan'da şahane orman içinde bir evdeyiz. Bir ay kaldık bu kez. Burada yaşanılır valla:)
YanıtlaSil