18 mayıs itibari ile Patika’dan ayrılıp Faralya’daki George
House’a gittik. Eşyalarımızı George House’ta bırakıp Faralya’dan vadiye
yürüdük. Sanki hayatımda bu yoldan ilk kez iniyormuşum gibi tırstım biraz..
Vadi’ye inince gördüğümüz manzara fazla üzücüydü. Vadi’nin yozlaşması sonucu
uzun zamandır gitmiyorduk zaten.Yine de bahar ayında kumsalda sakin uyuyacak ve
dinlenecek bir alan uydururuz kendimize diye düşünüyorduk, olmadı.. Vadi’nin
şelale yolunda bile gece kondu tipi dev çadırlar var. Sahilde bu mevsimde kalan
çok olmamasına rağmen, 19 Mayıs’ta ya çok doldurursak diye her yer boş, içi
yatak dolu çadırlarla doldurmuşlar. Tekne atıkları ve sarı çam polenlerinden dolayı denizin hissi de bir garipti.. Her yer çekirdek ve çöp. Yemek yeme alanı
alakasız bir çay bahçesi gibi florasan ışıklı.. Sabah uyanıp tekne istilasını
görene kadar, ay doğurup, dalga sesleri
ile uyumak iyi geldi. Belki 30 tekne aynı anda geldi sabah, ve içinden inen
insan kitlesi ile nereye saklanacağımızı şaşırdık.. Tekneciler gidince, taş evden
çıkıp, eskiden çadır alanımız olan şimdilerde balıkçı olan mekandaki
sedirlerinden birine uzandık.. İlk başta Shulman çalan mekanın, akabinde İsmail
Y.K.çalmasından sonra daha ne anlatılır başka..
Vadi’den
kaçıp, Ankara’ya döneceğimiz gün, erkenden Emre, Dilan ve ben Kayaköy’e gittik.
Rum evleri
içinde kaybolduk. Rengarenk kuşlar, gelincikler arasında hayaller kurduk.
Beş yıl önce Kayaköy Sanat kampı’na gitmiştim tek başıma.
Çok keyifli zamanlar geçirmiştim. O zamanlarda tanıştığım Dostum ile
karşılaştık Kayaköy sokaklarında.. Zeytin çekirdeklerinden kolyeler yapan, kendini
Mısırlı bir firavunun reankarnesi olarak tanıtan bir karakterdir. Onu görünce
Sanat Kampı’na gitmek istedim. 5 yıllık gelişim, arazinin ortasına yapılan
kocaman havuz ve zaman kavramları yüzleşmelerinden sonra, yine de Mutlu ve
annesini görmek, mekanın güzelliklerine bakıp çay içmek keyifliydi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder