6 Aralık 2011 Salı

Vadi - Kayaköy

18 mayıs itibari ile Patika’dan ayrılıp Faralya’daki George House’a gittik. Eşyalarımızı George House’ta bırakıp Faralya’dan vadiye yürüdük. Sanki hayatımda bu yoldan ilk kez iniyormuşum gibi tırstım biraz.. Vadi’ye inince gördüğümüz manzara fazla üzücüydü. Vadi’nin yozlaşması sonucu uzun zamandır gitmiyorduk zaten.Yine de bahar ayında kumsalda sakin uyuyacak ve dinlenecek bir alan uydururuz kendimize diye düşünüyorduk, olmadı.. Vadi’nin şelale yolunda bile gece kondu tipi dev çadırlar var. Sahilde bu mevsimde kalan çok olmamasına rağmen, 19 Mayıs’ta ya çok doldurursak diye her yer boş, içi yatak dolu çadırlarla doldurmuşlar. Tekne atıkları ve sarı çam polenlerinden dolayı denizin hissi de bir garipti.. Her yer çekirdek ve çöp. Yemek yeme alanı alakasız bir çay bahçesi gibi florasan ışıklı.. Sabah uyanıp tekne istilasını görene kadar,  ay doğurup, dalga sesleri ile uyumak iyi geldi. Belki 30 tekne aynı anda geldi sabah, ve içinden inen insan kitlesi ile nereye saklanacağımızı şaşırdık.. Tekneciler gidince, taş evden çıkıp, eskiden çadır alanımız olan şimdilerde balıkçı olan mekandaki sedirlerinden birine uzandık.. İlk başta Shulman çalan mekanın, akabinde İsmail Y.K.çalmasından sonra daha ne anlatılır başka..

            Vadi’den kaçıp, Ankara’ya döneceğimiz gün, erkenden Emre, Dilan ve ben Kayaköy’e gittik.





Rum evleri içinde kaybolduk. Rengarenk kuşlar, gelincikler arasında hayaller kurduk. 
       






Beş yıl önce Kayaköy Sanat kampı’na gitmiştim tek başıma. Çok keyifli zamanlar geçirmiştim. O zamanlarda tanıştığım Dostum ile karşılaştık Kayaköy sokaklarında.. Zeytin çekirdeklerinden kolyeler yapan, kendini Mısırlı bir firavunun reankarnesi olarak tanıtan bir karakterdir. Onu görünce Sanat Kampı’na gitmek istedim. 5 yıllık gelişim, arazinin ortasına yapılan kocaman havuz ve zaman kavramları yüzleşmelerinden sonra, yine de Mutlu ve annesini görmek, mekanın güzelliklerine bakıp çay içmek keyifliydi.







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder