31 Aralık 2011 Cumartesi

Marmariç

 Türkiye Permakültür Enstitüsü

Ekim ortasında sonunda yolumuzu Marmariç'e düşürebildik. Uzun zamandır gitmek istiyorduk, ama yazın oranın programı yoğun olduğundan ve kendi organizasyonsuzluğumuzdan bir türlü varamamıştık.

Permakültür Enstitüsü deyince aklınıza öyle çok havalı bir yer gelmesin. Benim de giderken öyle bir beklentim yoktu. Marmariç aslında ekolojik bir komün olmak isteyen, çok eski arkadaşlıklar üstüne kurulu bir yer. Bu guruptan bazılarının uzun ve köklü komün deneyimleri olmuş. Hocamköy ve Kuzguncuk komünlerinden. Mekan,  İzmir'in Bayındır ilçesinde terk edilmiş bir köy. Marmariç ekibi araziyi aldıklarında permakültür ile tanışmıyorlarmış. Dolayısı ile sonradan Permakültür prensiplerine çevirmek zaman alıyor. Mustafa Bakır ve Erkan, Avustralya'da Permakültür ile tanışıp Bill Mollison ve Geoff Lawton'ın öğrencileri olma şansını yaratmışlar kendilerine. Orada uzun süre kalıp, çok önemli uygulamalar deneyimlemişler. Ve Türkiye'ye dönünce Marmariç'i permakültür uygulamalarına uygun bir enstitü haline getirmek istemişler. Ekipte Mete Hacaloğlu gibi Türkiye'de ekolojik yaşam adına çok önemli konulara ön ayak olmuş kişiler de var.

Marmariç de,  Türkiye'deki diğer mekanlar gibi büyüme sancıları çeken bir yer. Kiraz ağaçları, ceviz ağaçları, sebze bahçeleri, birkaç kilometre ileride de zeytinlikleri ve üzüm bağları var. Permakültür adına yağmur hendekleri, Türkiye'de gördüğümüz en kapsamlı uygulanmış yer. (Datça'daki Bostancık'ın da yağmur hendeği sistemleri epey düşünülerek ve tecrübe edilerek uygulanmış, ileride bahsedeceğim.)

Gölet

Fotoğraf çekme tembelliğim yüzünden diğer yağmur hendeklerinin arazideki dağılımlarını resmedemeyeceğim. Marmariç'te uzun süre Erkan yalnız yaşamış, sonra  Saydam, dünya tatlısı eşi Pelin, ve çocukları Leyla ile Ezel taşınmışlar. Murat ve Selen'in de evleri var. Ama onlar çocukları Tibet'in eğitimi nedeni ile sadece hafta sonları gelebiliyorlar, şimdilik. Mustafa Bakır ve Erkan dışında Hira da şu anda Marmariç'te yaşıyor. Ve Hazal ile Kayhan da  gönüllü olarak orada kalıyorlar. Aslında Kayhan gönüllü olarak gelmiş ama artık oralı da diyebiliriz.

  Saydam ve Pelin'in evi içinde kompost tuvaletleri var.

Gitmeden önce, Saydam'ın çok suratsız ama şahane bir adam olduğunu duymuştum. Gerçekten çok asık suratlı biri:) Biz oradayken kendisi iş için İstanbul'a gitti ve pek görüşemedik. İlk iki gün kendimi istenmiyor gibi hissettim. İnsanların 'günaydın' deyince cevap vermiyor olmasına çok bozuluyordum. Şansımıza Erdek'ten tanıştığımız ve çok sevdiğimiz Serkan ve Duygu da oradaydı. Hira ve Dijan'ın da orada olması bizim için iletişim ve genel akış açısından çok iyi oldu. Zamanla kişisel olarak algılamamaya başlayınca selamsızlıkları, rahat ettim:) Birbirlerini çok uzun zamandır tanıyan bir arkadaş ekibi aslında orada yaşayan. Kendi arkadaş ekibimi düşününce, bizim de dışarıya çok kapalı olduğumuzu söylerler, ne demek istediklerini Marmariç'te anladım. Neyse sonra Pelin ile güzel iletişim kurduk, çok sevdim kendisini, Mustafa Bakır da Marmariç'e gelip, güler yüzü ile ortalığı şenlendirince iyice rahatladım. :)

Bir diğer sorun ise havanın gerçekten çadırda kalmak için çok soğuk olmasıydı; 4 battaniye, uyku tulumları, patikler, sıcak su torbaları kurtarmıyordu durumu. Ama kış için kalacak bir yer yok, eski köy okulundaki sınıfta zaten 4 kişi kalıyordu. Biz de son 5 güne kadar çadırda kalmaya inat ettik. Ama sonunda sınıfa taşındık biz de. Şu an için kışın kalacak yer olmadığından, pek gönüllüye de ihtiyaç yok gibi. Ama bu sene hem Erkan ve Mustafa'ya hem de diğer işler için bir kaç yapı yapılması planlanıyor.

Avlu


Benim her yerde olduğu gibi, ufak tefek olmamdan dolayı daha çok yemek, mutfak işleri, temizlik ve bulaşık işleriydi genel olarak sorumluluğum. Pelin sayesinde hayatımda ilk kez hamur açmayı öğrendim, ilk açtığım kalp şeklinde olsa da, Duygu'nun katkıları ile yuvarlak bir şekilde hamur açmayı öğrendim. Erişte nasıl yapılır öğrenmiş oldum. Dijan ile kuşburnu toplayıp, kuşburnu reçeli yaptık. Bir kez zeytine gittik. Diken ve zeytinin piçleri denilen, arsız dalları kestik. Emre her yerdeki gibi daha ağır işlerde çalıştı. Hemen hemen her gün oduna  ve gübreye gitti kabile erkekleri. Ağır işler erkeklerde diyemeyeceğim, Pelin canavar gibi her şeye destek atıyor. Bir gün Selen, Murat ve Oya Ayman geldi. Oya'yı bu yaz tanıdık. Kendisi dünyada gördüğüm en tatlı, en komplekssiz, yolumuza ve öğrenme isteklerimizi en çok destek verenlerden, çok güzel bir insandır. Oya'lar da gelince, Mustafa Bakır bize mutfaktan çıkan gri sus sistemi için nasıl yağ kapanı yapılır onu öğretti.






Yağ kapanı kısaca, gri suda var olan yağ ve çökeltilerin sistemi tıkamaması için araya bağlanan kapalı bir hazne. Hazneye giriş çıkışı sağlayan boruların ucu farklı seviyelerde olduğu için, haznede biriken suyun yüzeyine çıkan yağ burada hapsoluyor. Arada bir burada biriken yağı ve çökeltiyi temizlemek yetiyor. Tüm permakültür tekniklerinde olduğu gibi basit ve ucuz bir çözüm.

Mustafa Bakır'ın çok yoğun bir programı olsa da, her konuda kendisine danışabileceğiniz biri. Tek sıkıntısı, anlatma yeteneğinin çok iyi olması; bazı anlattıkları gerçeklerden daha güzel oluyor. Bize Yeni Zelandalı bir adamdan bahsetmişti, su ve tohum taşıyıcıymış bu adam. Gittiği her yere tohum ve su götürürmüş, heykeltraşmış. Neyse, öyle bir anlattı ki ben acayip büyüttüm adamı kafamda ne güzel diye.. Sonra videosunu izleyince biraz hayal kırıklığı oldu.. Mustafa hayatta ne biliyorsa, ne okuıyorsa her şeyi hemen size de anlatmak isteyen, güzel anlatım yeteneği sayesinde etkileyici konuşan, çok güler yüzlü, tatlı bir insandır..

Mustafa'dan öğrendiğimiz bir kaç bilgiyi paylaşayım:

Ürdün'deki PDC kursunda Mustafa, Yeni Zelanda'da tohum saklama konusunda uzman bir ekip ile tanışmış.  Ekip ile ilgili bilgi için:  http://www.koanga.org.nz/ .  Oradan öğrendiklerini bizimle paylaştı. Defterime aldığım notlardan bazıları:

  • Maori dilinde su ve hatırlamak aynı kelimeymiş.
  • Whakapapa, yani genetik hafıza, bitki,insan, hayvan, her canlıda var.
  • Ektiğin tohumların besin yoğunluğunu öğrenmek önemli, bitkilerin şeker oranını ölçebilirsen besin değerini de bilirsin. Bu oran refrakrometre ile ölçülebilir, ve oranının 12 ve üstü olması gerek.    
TOHUM:
  • Kabak, Mısır gibi ürünlerin orta tohumunu sakla, ne kıçı ne başı, en verimliler hep orta tohumlardır.
  • Tohumları suda beklet, dibe çökmeyen tohumlar boş demektir. İçi sulu olan tohumları sakla.
  • Bir tohumun saklama süresi en fazla 3 yıldır.
  • Tohumlar plastik poşetlerde saklanmamalı, hava almaları sağlanmalı.
  • Tohumlar mutlaka sabit ısılı yerlerde saklanmalı. Sıcak yada soğuk fark etmez, mutlaka sabit ısı olmalı.

Mustafa Bakır ile Permakültür Söyleşisi: 

Bir kaç kitap önerisi:

Marmariç büyüme sancıları çekse de çok güzel deneyimlere vesile olacağına inandığımız, öğretici bir yer.  Tüm Marmariç'in asık ve güler suratlı  üyelerine selam olsun:)

1 yorum:

  1. cesaretinize hayran kaldım. Kışın soğuk zamanlarında çadırda kalmak oldukça zor olsa gerek. Ben eylül ayında Datça'ya gittiğimde bile acaba sorusunun yanıtını alamamıştım :))

    YanıtlaSil