30 Kasım 2011 Çarşamba

Patika

                                                                      
                                       
                                                  http://www.patikadayolculuk.com/


Flora'dan sonra 20 Nisan - 18 Mayıs arası Patika'daydık. Patika Faralya'da, Kabak koyuna yakın beş dönümlük bir arazi. Erol Scott, Çiğdem Yenidoğan ve Deniz Yücel Scott ev sahibi. Erol'un annesi, Can Yücel'in kız kardeşi Gülümser de onlar ile yaşıyor. Yoga, permakültür, sanat kampları ve Likya yolu yürüyüşleri gibi odak noktaları var. Arazi şahane, set set heryerden deniz ve harika bir gün batımı görünüyor. Deniz yürüyerek 15dk.

Erol ve Çiğdem ile ocak ayında Ankara'daki Anadoluyu Vermeyeceğiz! eylemi sonrası kahve içmeye giderek tanıştık. Patika'da çalışma isteğimize esas neden 8 -17 Mayıs'ta Steve Read ve Monica Danobeitia eğitmenliğindeki  PDC ve Yoga kursuna benim burslu olarak katılabilmemdi. PDC sertifikasına sahip değildim çünkü bir PDC kursuna katılacak maddi durumda değildik. Sohbetimiz sırasında, bir ay boyunca Patika'da gönüllü çalışmak koşuluyla, PDC'ye burslu katılmamın mümkün olduğu konusunda anlaştık

Patika'da günler hızlı ve yoğun geçti. Güne saat 7'de yoga ile başlıyorduk. Biz yogadan erken ayrılıp kahvaltıyı hazırlıyorduk. Kahvaltı sonrası hızlı bir kahve ve sigara. Sonra 13.30 a kadar aralıksız çalışma (yoga platformu hazırlıkları, zımpara vs, ortalık düzenleme, boya, platformun temizliği, kompost solucanlarının yemek sorumluluğu, platform çevresini çuval bezi dikimi, bahçe sulama, medikal bitkiler ekme (Hindiba, Patchuli, Ashwaganda, vs.) 



13.30 da yemeğe yardım. 14.OO  da öğlen yemeği ve bulaşıklar. 15.30- 17.00 arası dinlenmece, 19.30 a kadar çalışmaca, akşam yemeği hazırlıkları, 20.00 de yemek 21.30a kadar bulaşık ve genelde en geç 23 de bayılmış ve uykuya geçmiş olmak şeklindeydi akış.
Bu akış ilk 15 gün çok iyi geldi bana, bize.. Sonrasında ciddi anlamda zihinsel ve fiziksel olarak zorlandık. Gittiğimiz yerler içinde kalma koşulları en lüks, en rahat, inanılmaz güzel yemekler yediğim,  6 ay içinde en çok yoga yaptığım, Erol sayesinde bol bol dik durma çalışmaları yaptığım yer Patika. İyi şeylerden bahsederken kamp tuvaletinde yaşayan semender ailesini anmadan geçemeyeceğim.
PDC kursu başlamadan önce otorite ile arası pek iyi olmayan bir insan olarak, Erol ve Patika'nın genel monarşik düzenine takmaya başladım. PDC kursu sırasında da Erol'un kurs yoğunluğu ile beraber benden yine aynı yoğunlukta çalışmamı beklemesi, Emre ile ilişkim üstüne yaptığı yorumlar, kişisel alanıma fazla müdahalesi sonucunda da biraz öfkelendiğim bir yer haline döndü. Şunu belirtmem gerekir ki, herkesin kişisel deneyimleri başka oluyor. Gökçe diye bir arkadaşımız var. Patika hakkında güzel şeyler duymak isterseniz size bol bol anlatabilir. Orada çok güzel deneyimler, insanlar ve kişisel gelişimler yaşamış olsam da bir daha gönüllü olarak çalışmamayı planladığım bir yer Patika. Bir ay orada kalıp sadece 4 kere koşarak denize gidip dönmek pek bana göre değilmiş. Ben keyif insanıyım, Erol sistem analisti  ben sistem anarşistiyim. Kısacası kafalarımız genel olarak Erol ile pek uyuşmadı. Yine de sayesinde çok şey öğrendim, ve sayesinde PDC sertifikam oldu, her ne kadar PDC kursu hiç beklediğim gibi olmasa da. Ama Monica'dan yoga öğrenmek, toplu mantra söylemek, PDC'ye gelen insan kitlesi harikaydı. 


Yakın arkadaşımız Dilan da geldi PDC'ye ve sonra yolumuz aylarca beraber gitti. Bizim gibi gönüllü olan Nihan ile de çok keyifli vakitler geçirdik. Özellikle Çiğdem ve Deniz ile tanışmış olmaktan dolayı çok mutluyum. Kısacası  her yerin ve herkesin olduğu gibi Patika'nın da hem iyi hem kötü yanları var. Biraz politik davranabilen bir kişiyseniz daha rahat edebilirsiniz. Gönüllü çalışmaya gidilmesini şahsi görüşlerim doğrultusunda tavsiye etmesem de, her tür tatil için keyifli bir mekan. Bizim de yapılışında çalıştığımız kocaman ve kusursuz bir yoga platformu var. Deniz manzarası ile birlikte bugüne kadar gördüğüm yoga platformları içinde her anlamda en başarılısı. Yemek masası ve yemekler gerçekten inanılmaz.  


Çiğdem'in Yemeklerinden: Vejetaryan köftesi, pancar yemeği, inanılmaz çeşitlerde sebzeli pilavlar, çörekler, miso soslu zencefilli makarnası, tahinli cevizli keki gibi çok benlik lezzetlerin tadılmasını tavsiye ederim.
Kısaca Patika'nın bize kazandırdıklarını özetlersek, dikiş dikmeyi, boya yapmayı, hızlı bulaşık yıkamayı, erken kalkıp, erken yatmayı,  çikolata ve et tüketmeden güzel yemekler yemeyi, düzenli yoga yapmayı, çilek, avakado, enginar, mısır, nane, melisa, biber, domates, kabak, fasulye, yenidünya, dut, soğan, dereotu, patlıcan, rezene, mercanköşk gibi sebzelerin ve otların ürün vermeden önceki hallerini, büyüme hızlarını ve baharın bitişini gözlemledik. Gerçekten çok keyifli bir çadır alanında kuş sesleri ile uyandık.. Kişisel alanımızı korumamız gerektiğini, kendi çalışma koşullarımızı iyi belirlememiz gerektiğini, ve neyi isteyip neyi istemediğimizi daha iyi öğrendik...


29 Kasım 2011 Salı

Flora

   FLORA AKDENİZ BAHÇESİ
  http://www.olymposflora.com/giris.html




            Nisan başında evimizi kapatıp çoğu eşyamızı satıp, bir kısmını da anneme ve Emre'nin babasının evine kutu kutu yerleştirdikten sonra, yola ilk buradan başladık. Burası hem kendi yolumuz için dengelenmemiz açısından, hem de doğal yaşam hakkında en çok ilham aldığımız yerlerden biri oldu.
            Otobüsten indikten sonra Selahattin abi karşıladı bizi ve inanılmaz kartpostal gibi yemyeşil patikalı bir yol ile Flora ya vardık. Gider gitmez Ayşe abla ve Selahattin abinin içtenliği, Safo nine'nin ve onların yüzlerine, gözlerine yansımış iyi niyetleri ve koşulsuz paylaşma istekleri ile beraber kendimizi çok rahat ve güvende hissettik. Mekan harikalar diyarı gibi bir yer, özellikle nisan ayında açan milyonlarca papatya, gelincik, aynısafa, sütleğen ve benim adlarını bir türlü aklımda tutamadığım ama ne zaman sorsam Ayşe ablanın latince adları ile bizi bilgilendirdiği çiçekler ile beraber özellikle bahar aylarında doğa ile uyanmak için muhteşem bir yer. Burası hakkında sayfalarca yazı yazabilirim, kendi kişisel defterime de yazmışlığım var. Bana kalsa burası o kadar özel bir yer ki hiç internet ortamlarında paylaşmadan, sadece yakın çevrem ile paylaşmak isteyeceğim bir yer. Ama Flora'daki yuvarlak masa oturumlarımızda edindiğim öğretilerden biri, birlik olma zamanlarında güzel olan şeyleri kendime saklamam gerektiği olduğu için kendimi zorlayarak paylaşıyorum bu blogda Flora'yı.:)
            Ayşe abla ve Selahattin abi yıllar önce İstanbul'daki hayatlarının zihinsel ve fiziksel olarak kendilerini herkes gibi yorması sonucu, şehirden kaçmaya karar vermişler. Bir süre Bodrum'da yaşayıp daha sonra Çıralı'da kiraladıkları bir pansiyon işletmişler. Pansiyon için sözleşmeleri bittiğinde yine yaklaşık yedi yıl Çıralı'da başka mekanlarda çalışarak kendi evlerini ve esas yerlerini arayıp durmuşlar. 7 yıl boyunca hayal ettikleri yeri imgelemişler, üstüne yazılar yazmışlar, görmedikleri o yeri çizmişler ve bu süre boyunca neredeyse tüm Akdenizi gezmişler. Ve sonunda Flora'yı bulmuşlar.. Ve mekan, evin konumu, çevresi, hatta köpekleri Cicoş'a kadar herşey imgeledikleri ve kağıda çizdikleri gibi; gerçekten de istemek ve hayal etmek herşeyin yarısı. Neyse, mekanı biraz borç ile, biraz pansiyondan biriktirdikleri ile aldıktan ve kendi klubelerini yaptıktan sonra, ellerinde pek para kalmamış. Ve şu and sadece bir emekli maaşı ile, elektriklerini sadece günde 2 saat jenaratör ile karşılayarak, ekonomik olarak zor koşullarda ama herşeyi idareli kullanarak, hiçbir şeyi ziyan etmeyerek tam anlamı ile doğal bir şekilde yaşıyorlar, ve ellerinden geldiğince kendilerine yetecek kadar ekiyorlar. Onlar da tüm doğal yaşamayı seçenler gibi biraz deliler. Akışa o kadar inanıyorlar ki, kendilerini maddi anlamda hiç garantilemeye çalışmamışlar. Sağlık sigortası gibi konular üstüne kafa yormamışlar. Her anlamda gerçekten çok cesur ve  deliler. Gözleri dürbün ya da mikroskop gibi her bitkiyi minicik olsa da görüyor ve hepsine adları ile seslenip konuşuyorlar. O kadar tatlı, paylaşım dolu insanlar ki kendi aralarında oluşturdukları dil, birbirlerinden ve hayattan beklediklerini söyleyiş biçimleri, hayatla ve parasızlıkla eğlenme halleri ve sürekli kendilerine, bize kişisel gelişimler adına yaptıkları hatırlatmalar ve olumlalar hem çok şahane hem de çok ilham verici.


En yukarıdaki resimde gördüğünüz yer kendi evleri. Arazinin arka taraflarında bir ortak duş tuvalet alanı var. Kendileri de onu kullanıyor. Mutfak dışarıda evin arkasında. En arkada da bizim de kaldığımız manzarası muhteşem alt resimdeki ve şu an itibari ile içinde artık duşu ve tuvaleti de bulunan keyifli bir kulübecik var.


Şimdilik maddi imkansızlıklardan ötürü alt yapı çok kalabalık gurupları ağırlayacak yeterlilikte olmasa da, her tür organizasyon ve doğal yaşam kurslarına açık bir yer. Tatuta çiftliği de oldular. Şu an ve her zaman çadır ile konaklayabilirsiniz. Ya da bu küçük kulübede kalabilirsiniz. Arazide iki kişi olduklarından günlük işler dışında da yardıma ihtiyaç var. İster kendileri ile görüşerek gönüllü çalışabileceğiniz, ister kendinize konaklama ücreti ödeyerek inziva tatili hediye edebileceğiniz bir yer. Özellikle tek başına tatil yapmak isteyen ama cesaret edemeyen kadınların çok huzurlu ve rahat saklanabilecekleri bir yer. Flora'da Akdeniz'in endemik bitkilerini yakından inceleyebilirsiniz, çok keyifli yürüyüşler, rahat rahat yoga ve meditasyon yapabilirsiniz. Çok güzel bir kütüphaneleri var içinde doğal yaşam, alternatif şifa yöntemleri başta olmak üzere hemen hemen her konuda ilginizi çekecek Türkçe ve İngilizce kitaplar bulabilirsiniz. Jenaratör geldiğinde yuvarlak masa oturumları ile Selahattin abinin plak koleksiyonunu dinleyerek veya yıldız gözlemleyerek keyifli zamanlar geçirebilirsiniz..

Biz gerçekten de her anlamda çok keyifli ve gerçekten iyileştirici zamanlar geçirdik, ve 6 ay içinde yanlarına birkaç kez daha gittik. Bizim için hem mekan gerçekten çok şifalı ve özel bir yer, hem de Ayşe abla, Selahattin abi ve Safo nine çok özel insanlar. 


Kendilerinden neredeyse hergün bahsettiğimiz aile üyeleri gibi oldular.  Orada bulunduğumuz süre içinde bol bol keyifli muhabbetler dışında ben daha çok mutfakta yardımcı oldum ve harika yemek tarifleri öğrendim. Bir gün aynısafa topladık, bir gün gelincik topladık ve şurubunu yaptık. Soba için odun topladık ve kestik. İlk sıcak kompost denemelerimizi yaptık. İlk kez ekmek yapımı gördük (Dört ayrı unu eleyip, her bir undan bir kahve fincanı şeklinde, ılık su ve pekmezli maya ile yavaş yavaş karıştırarak, kocaman besin değeri yüksek nefis bir ekmek). Bahçe'yi düzenledik ve çapaladık. Bana Ayşe abla tığ  öğretti. Çok keyifli doğa yürüyüşleri yaptık. Erdek'ten getirdiğimiz tohum toplarını attık. Flora'dan sinameki ve mazı tohumu topladık. Ve ilk asmamızı ektik, elma kokulu papatyalar toplayıp çayını içtik, dünyanın en sulu ve en lezzetli greyfurtunu yedik.. Dolunay  ve güneş doğurduk. Binbir renk ile yeşil ortasıda size anlatamayacağım kadar çok keyif ve aşk doldu içim. 


        



Filiz Telek, Mayıs 2012


             Yuvarlak Masa oturumlarımızdan uzun uzun notlar aldığım konu başlıkları:
  •  Bazı patikaları insan nadasa bırakmalı
  •   Endişeleri ve üstüne yapışan gereksiz söylem ve eylemleri atmak lazım.
  •   Niyet etmek, söylediklerine dikkat etmek, hep öğrenen olmak, daha az köşeli olmak
  •  Kendine öğretmek, öğrendiklerini hemen başkasına anlatıp pekiştirmek
  •   Anlatma yeteneğini geliştirmek için yüksek ses ile kitap okumak
  •   Süreçlere saygı duymak
  •  Topraklanmak
  •   Hep beraber bol bol kendi alanımızda sağlık, özgürlük ve zamanın verimli kullanılmasını diledik.

           
Kısacası yola başlamak için harika bir seçim oldu.. Ve bundan sonra da fırsat buldukça yolumuzu oraya  düşüreceğiz... :)


28 Kasım 2011 Pazartesi

Permakültür Yolu

Uzun zamandır (yaklaşık sekiz aydır) yol hikayelerimizi buraya yazmak istiyorum. Fakat zamansızlıktan, internetsizlikten veya organize olamamaktan bir türlü yazamamıştım. Şimdilerde Datça'da biraz durulmuşken geçtiğimiz sekiz ayı kendim ve merak eden tanıdıklarım için yazmaya çalışacağım. Böylece belki benim için de alışkanlık olur ve bundan sonra daha sık aralarla yazarım..


                                          Sinek Sekiz'den Yolluklarımız


Bizi hiç tanımayanlar için durum ve hal özetlemesi yapmak gerekirse; herkes gibi işe gidip gelen, Ankara da normal bir apartman dairesinde oturan insanlardık.:)Herşey 2010 yazında durup dururken internette karşıma çıkan Erdek'te gerçekleşen Emet Değirmenci ve Agustin Sepulveda’nın eğitmenliğindeki Ekolojik Restorasyon ve Permakültür kursuna katılmamız ile başladı. Kurs notlarına gözatmak isteyenler için link:
  Beni bilenler bilir ben bu kursa katılana kadar, insanlığın tüm yaşam biçimleri için haddini fazla aştığını ve pis bir virüs gibi dünyayı ele geçirdiğimizden, varolan diğer canlı türleri için insanlığın soyunun bir an önce tükenmesi gerektiğine inanan, hastalıklı zihinlerden biriydim. Hayatımda ilk kez bu kurs sayesinde benim ve herkesin şehirde ya da kırsalda uygulayabileceği bir tasarım sistemi olması ve sorunun aslında çözüm olması bizim ezberlerimizi biraz olsun bozdu. Bu ezber bozma işine PERMAKÜLTUR deniyor:) Ve bu kurs sonrasında hayatımız neredeyse tamamen değişti diyebilirim. Yeri gelmişken Emet'e, Agustin'e, Bağbahçe'de hayatımın en öğretici ve en eğlenceli zamanlarını geçirmemize eşlik eden güzel dostlarımıza ne kadar teşekkür etsem azdır.

   Kurs sonrası Ankara herzamankinden bayık geldi bir süre, sonra ben part-time dan full-time çalışmaya geçtim. Maaşım beklemediğim şekilde yükselmişti, zaten bu iş ile ilgili herşey de şans olmuştu. (Başak sağolsun) normalde 7 ile 4 ü parmak hesabı toplayan bir kişilik olmama rağmen ofisin ön muhasebe işlerini ofisi batırmadan yürütüyor olmak kendime güvenimi getirmişti. Düzenli yoga yapıyordum, şahane bir kedimiz ve çatı katı oldukça sevimli bir evimiz vardı.

  Kasım 2010 tarihinde Emre Istanbul da düzenlenen Permakültürün kurucusu Bill Mollison ve Geoff Lawton'un eğitmen olduğu 72 saatlik PDC (Permaculture Design Course) kursuna gitti. (Umuyorum ki yakında kurs notları yayınlanacak, ben de burda da paylaşırım.) Ben de gitmek istiyordum ama 12 gün işten izin alamazdım.. Ve aslında herşey Emre'nin permakültür camiası deyimi ile permakültür virüsünü tamamen kapması ile geri döndürülemez biçimde değişti. Ankara'ya döndüğünde gözleri ışıl ışıldı, kaybedecek vaktimiz yok, hemen bugün hayatımızı tamamen değiştiriyoruz şeklinde bir dönüş yaptı. Aslında aramızda hep konuşurduk evi kapatıp biraz yol yapsak diye.. Gitmek isteyen hep bendim.. Bu sefer Emre çok kararlı bir şekilde evi ve Ankara'daki hayatımızı kapatmak istiyordu ama ben hazır değildim.. Ne kedimi, ne evimi ne de işimi hiç bırakmak istemedim.. Ama hazır Emre bu kadar kararlı iken buradaki yaşamıma yapışırsam bir daha kolay kolay emekli olmadan yolla çıkamayan biri olma korkusu daha ağır bastı ve evimizi mart ayında kapatmaya karar verdik.

Plan: Hem bizim hem aileler için daha kolay bir geçiş olur düşüncesi ile 8 ay Türkiye de ekoloji ve permakültür uygulaması yapan yerlerde gönüllü çalışmak, hem uygulama hem de insan ilişkileri açısından kendimizi geliştirmek ve daha sonra bütçemiz yettiği kadar başka ülkelerde çalışıp sonunda da kendi evimizi ve hayatımızı kendi ellerimiz ile olabildiğince sürdürülebilir bir şekilde yapmaktı.. Hala da öyle:)

   Geçtiğimiz sekiz aya şöyle bir bakınca, en zor aylarımız kasım- mart arası Ankara'daki hayatımızı kapatma kısmıydı sanırım. Bir yandan aileler, bir yandan kendi korkularımız, kedimizi bırakıyor olmak vs. oldukça kaotik bir dönemdi benim için. Ailelerimiz, evlenince sonunda normalleştiler, yakında torun da gelir şeklinde bizim ile ilgili hayaller kurarken, böyle bir karar onları zorladı epey. Sonuçta bu karar bizim için yıllarca harcadıkları onca eğitim ve emeklerinin tersine bir karardı onlara göre.. Ve bu noktada kendimizi onların yerine koyunca çok normal bir şey yapmadığımızı biliyor ve tüm endişelerini anlıyorduk. Benim ailem bu karar için Emre'yi, Emre'nin ailesi bu karar için beni suçladı içten içe. Kimi aile üyelerimiz daha ılımlı kimileri daha fevri bir şekilde bizi vazgeçirmeye çalıştı (tam bu nokta da kendi anneme her tür desteği için çok şükrettiğimi yazmam gerek), kısacası anneler daha ılımlı olsa da genel olarak kimse onaylamadı hala da onayladıkları söylenemez. Ama çok şükür kendi seçimlerimizi tamamen kendimiz yapabilecek şansta ve yaştayız. Ve iki kişi olmak da bize çok güç verdi, veriyor..
    Bu hayat değişikliğimiz içersinde maddi manevi her anlamda yolumuzu açan ARIT çalışanlarına ve Elif Denel'e; ev, eşyalar, kedimiz, işi yüzüstü bırakmadan nasıl olacak gibi darallarımıza mucizevi bir şekilde yetişip yolumuzu açan ve özellikle muhteşem kedimiz Minör'e kendi evi ve düzenini değiştirmeden sahip çıkan Mutaf'a, Burcu'ya ve Nergiz'e sonsuz teşekkürler..



Evet pek kısa olmamakla beraber tüm geçişlerimiz bu şekilde oldu.

Bütçemiz: Bize sürekli sorulan para işini de yazayım: bu yolu ailemden düzenli olarak gelen yol paramız da dahil olmak üzere, minumum standarlarda yaşamamızı sağlayacak bir miktar ile  yapıyoruz.(iki kişi ayda 1000 TL) bankada da zamanı gelince birileri ile ortaklaşa bir şeyler yapmaya yetecek kullanmadığımız bir miktar paramız var. Yani Türkiye şartlarına bakınca tüm bu yolla çıkmamızı sağlayacak kadar maddi desteğimiz var çok şükür, olmasa yapamazdık elbette ki. Daha sonra uzun uzun yazacağım gibi gittiğimiz yerlerde kalma ve yemek karşılığı çalışıyoruz. Para kazanmıyoruz çok para da harcamıyoruz. Çoğunlukla otobüs ile yolculuk ediyor olsak da en büyük masrafımız yol parası ve bir türlü vazgeçmek istemediğimiz tütün. Yolda ben masajdan, Emre de çeviri ve arada gelen freelance müzik işlerinden para kazanıyor. Bu sayede şimdiye kadar varolabildik. Durum bu yani.

Bir de bilmeyen ve ilgilenenler için Permakültür Nedir? i tanımlamak gerekirse:


PERMAKÜLTÜR                                

''Permakültür (permanent agriculture = kalıcı tarım), doğal ekosistemlerdeki çeşitliliğe, istikrara ve dirence sahip, tarımsal verimliliğe yönelik ekosistemlerin bilinçli olarak tasarlanması ve sürdürülmesidir. Arazi ve insanların uyumlu bütünlüğü sayesinde yiyecek, enerji, barınak ve diğer maddi ve manevi ihtiyaçların sürdürülebilir bir şekilde karşılanmasıdır.''
 Kaynak: http://permakulturplatformu.org/?p=928

''Permakültür’ün diğer bir tanımı da “sürdürülebilir yerleşimler tasarlamak” tır. Bu bir felsefe ve toprak kullanımı yaklaşımının mikroklima, yıllık ve çok yıllık bitkiler, hayvanlar, toprak ve su yönetimi ve insan ihtiyaçlarının birlikte ve bağlantılı olarak içiçe geçtiği üretken topluluklar bütünüdür.'' (Bill Mollison ve Reny Mia Slay, Permakültür’e Giriş)

Permakültür orman gibi istikrarlı, kendine yeten sistemler kurmayı hedefler. Sorundan kaynaklanan yan sorunlar ile değil, esas sorunun kaynağını çözmeye çalışır. Bir sistemin sürdürülebilir olması, kullandığı kaynaklardan fazlasını üretmesi ile mümkündür.  Permakültür hayatın her alanında ihtiyaçlarınızı iyi belirleyip, diğer yaşayanların ihtiyaçlarını da gözeterek şehirde, kırsalda, her iklim ve koşulda uygulanabilen bir tasarım sistemidir. Organik tarımdan farkı: Organik tarımda da toprak sürülerek, monokültür uygulanarak petrole dayalı bir tarım sözkonusudur ve genelde tek tip ürün çok büyük alanlara ekilir. Bir tanıdığımızın dediği gibi, günümüzde toprak neredeyse ölmüştür ve serum olarak petrol ile yaşamaktadır. Organik tarımda kimyasal kullanılmıyor olsa da yine de doğa ile bir mücadelle sözkonusudur. Permakültür doğa ile hiçbir şekilde mücadelle etmez, petrole dayalı bir uygulama değildir. Sorunun kendisi çözümdür. Toprağın en verimli üst katmanını korumayı hedefler. Bu tasarım biçiminde topraktan ısınmaya, barınaktan sosyal yaşama kadar hayatın her alanında uygulanabilecek çözüm önerileri bulabilirsiniz. Kısacası Hira'nın dediği gibi permakültür paçayı kurtarma sistemidir.:) Ve aslında çok ciddi ekonomik, sosyal, politik çözümler üreten bir devrimdir.

Konu ile daha fazla bilgi edinmek isteyenler için:
http://permakulturplatformu.org/ Konu ile ilgili Türkçe en kapsamlı site.

http://marmaric.org/ Türkiye Permakültür enst. Web sitesi.


http://www.cevreciyiz.com/biz_ve_cevre/default.aspx?SectionId=128&ContentId=7032 Türkiye Permakültür Enstitüsü kurucusu Mustafa Bakır'la yapılan Permakültür söyleşisi. Konu ile ilgili bir çok sorunuza yanıt bulabilirsiniz.

MAXO.LINDEGGER in Çalıştay notları

http://www.permacultureglobal.com/ Bu da küresel permakültür ağı, dünyadaki çesitli projeler ve bu konu ile ilgilenen insanlar ile iletisim icin.

Doğal tarım ve Permakültür ile ilgili kitap önerileri:
http://www.sineksekiz.com/sineksekizkitaplari/
Permakültüre Giriş – Sinek sekiz
Masanobu Fukuoka– Ekin Sapı Devrimi- Kaos Yayınları
Masanobu Fukuoka-Doğal Tarımın Yolu- Kaos Yayınları 
http://permaculture-media-download.blogspot.com/2011/11/best-permaculture-homesteading-books.html

Video önerileri: