Anlatacağım hikaye, 2012 Ekim’ine ait.
Yani fikirler, kafalar değişti elbet. Vereceğim fiyat bilgileri de
geçerliliğini korumuyordur herhalde. Global dünyada her şey o kadar hızlı
dönüyor ki, yazacağım hostel, restoran ve mekanlar hala duruyor mu bilmiyorum. Artık
bakarsınız duruma oralara gidecek olursanız... :)
Bilinmeyen ada arayışı maceralarımızdan
sonra, yağmurlu bir gece feribot ile epey uzun bir yol yaparak, yeniden Koh
Phangan’a vardık -Erol, Emre ve ben. Daha önce kaldığımız, sakin, keyifli bir
sahil olan Srithanu’ya gittik. Bu sefer
deniz kenarında bir oda bulduk, hem de başucu lambası bile vardı odada.
(Yollarda floresan tepe lambasından ne kadar çok baymıştım.) Oda nefisti; bambu
balkonumuz, denizin üzerineydi. Keyfimiz, elimizi yüzümüzü yıkayana kadar devam
etti. Su bildiğin lağım kokuyordu; çok fena olduk o kadar yorgunluğun üzerine,
elimizi bile yıkayamadan, bayıldık. Ertesi gün yine aynı sahilde, Happy Beach adlı mekanda, bol sinekli, ama
kötü kokmayan, nispeten temiz akan suyu olan ucuz bir oda tuttuk. Üçümüz de
devamlı yer değiştirmekten ve sanırım dar alanlarda çok iç içe olmaktan, zaman
zaman birbirimizden baymıştık. Koh Payam’da Emre ve Erol’suz, erksiz yol yapma
isteklerimle, kafamda ikisini de bir çok kez terk etmiştim. Klasik insan
halleri. Sonunda beni yoga paklar dedim,
daha önce içimde kalmıştı. Bu sefer Agama’ya gitmeye kararlıydım. Birkaç
gün bu mekanda kalıp ev aradık.
Phangan Adası'nı ziyaretimiz sırasında kaldığımız Happy Beach Bungalows'un balkonundan kısa bir manzarası.
Phangan Adası'nı ziyaretimiz sırasında kaldığımız Happy Beach Bungalows'un balkonundan kısa bir manzarası.
Sonunda bir ay için 9000 Baht’a adanın içerilerinde, hindistancevizi ağaçları ile çevrili, iki odalı bir ev tuttuk. Düzen seven bir insan olarak, kendimize ait bir oda, tuvalet ve mutfak, balkonumuza yanaşan ağaçkakanlar, tropikal doğanın mucizeleri ve gecelerimizi şenlendiren acayip şarkılar söyleyen birçok canlı ile uyuyup uyanmak nefis geldi. Daha önce baydığımız Koh Phangan bu sefer bize gülümsedi. Çok keyif ile hatırlıyorum o evde geçirdiğimiz zamanları.
Yağmurdan sonra çıkan ufak bir kurbağa korosu. Koh Phangan. 2012.
O evde tek korktuğum an, bir pazar
sabahı, sabahın beşinde yatağımdan beni zıplatan gümbürtülerdi. Meğer Taylar ve Tay maymunlar birlik olmuş, dev
Hindistan cevizi ağaçlarını hasat ediyorlarmış. Taylar, uzun çubuklarla ittire
ittire hindistan cevizlerini dürtüyor, o sırada, eğitimli, modern köle maymun,
en tepeye hızla çıkıp, hindistan cevizini, güm diye yere atıyordu...
Maymun fotoları, google'a yüklenmiş, fotolardan.
Bu garip sesli canlı da bir kurbağa, yağmurlarla ortaya çıkan koronun bir parçası. Koh Phangan. 2012
Bu garip sesli canlı da bir kurbağa, yağmurlarla ortaya çıkan koronun bir parçası. Koh Phangan. 2012
Ev tuttuktan kısa bir süre sonra Emre,
yaklaşık beş ay çalışmaya gideceğimiz çiftliğe gitti. Ben de Agama’nın yirmi dört
seviyeli okulunun ilk modülünü bitirdim. Emre gidince, ben motor kullanmaya
korktuğum için, okula rahat gidebilmek için boyuma uygun tam bir cüce bisikleti
buldum. 12 yaş bisikleti :)
AGAMA YOGA
Beni bilenler bilir, paranın benim gibi
insanlar için yaratıldığını düşünürüm. Altında ezilmeden, kendi kendime bir
disiplin oluşturmakta güçlük çekerim. İlla parasını verirsem, düzenli bir şeye
devam edebilirim. Öyle kendime düzenli rutinler oluşturamadım gitti. Çevremde
olan bir sürü insandan daha önce yogaya başlamış olsam da, düzensizliklerimden,
hep aynı yerlerde takılıp kalmışımdır. Şu an çevremde olan hemen hemen her kız
arkadaşım, yoga hocası. Siz daha olmamış olamazsınız?! :) Benim ise hiç böyle
bir isteğim yok. Onun yerine masaj, permakültür gibi diğer modern moda akımların içinde debeleniyorum.
Agama daha önce denediğim hiçbir şeye
benzemiyor. Aslında Hint ve Tantra öğretilerine dayanan bir eğitim. Türkiye
dahil, dünyanın birçok yerinde eğitimlerine katılmak mümkün (http://agamaturkiye.com/).
Okula başlamadan önce, ve zaman zaman da eğitim sırasında, bana çok fazla tarikat
gibi gelen yanları olmuştur; kendimi öyle kolay kolay teslim edemem ben hiçbir
şeye. Gelen öğrencilerin yarı aydınlanmış halleri de, tabi ki, kendi kişisel
sorunlarımdan ötürü, gözüme çok battı bazen. Öyle bir hocaya da tapamadım. Ama bir ay
sonunda, teknik beni büyüledi, insanlara takılmamaya başladım. Ve şu an
kolumda, az kullansam da nefis bir bilezik var. Düzenli uyguladığınızda, teknik harika
çalışıyor. Hatta bugünlerde ilk kuru yeniden alıp devam etsem mi diye
düşünüyorum. Bakalım...
Tabi Koh Phangan’da bu eğitimi almak
kolay, ucuz ve rahat. Zaten kendini okula kaptıranlar, yılın en az altı ayını
adada geçiriyorlar. Öğrendiğiniz teknikler –insanın kendi zihniyle uğraşması
kolay olmasa da- yapılan uygulamalara benzer insanlarla beraber tropikal bir
ada atmosferinde yoğunlaşmak, zorlandığınızda diğer öğrencilerin deneyimleri ve
masaj takasları ile beslenmek bakımından daha kolay. Adadan çıkıp hayata dönünce, birçok teknik
gibi, her gün uygulaması çok kolay olmuyor, ya da bahane uydurması daha kolay
oluyor diyelim...
Dört haftalık bir eğitimdi. O zamanın
parası ile bir aylık kurs için 450 TL vermiştim, ve bence 6000 TL’lik
eğitmenlik eğitimlerinden, kişisel olarak daha öğretici olabiliyor. (Bu
yorumumda, geçen sene pansiyonda çalışırken gördüğüm, yarı delirmiş, kişisel
farkındalığı sıfır, bedenine yakın olsa da, yaşadığı çevre ve doğa ile ilişkisi
çok bencilce olan, ya da bana öyle gelen, yoga hocalarından baymalarımım
katkısı büyük! :) )
Epey ağır ve yoğun bir eğitim aslında -bir
yılda en fazla iki seviye almanıza izin veriliyor, yirmi dört tane modül
var. Günde dört saat uygulamalı
yoga, patanjali sutraları, akşam iki
saat konferans, soru-cevap şeklinde teknik bilgi paylaşımı ve film
gösterimleri, çeşit çeşit meditasyon teknikleri, ayurveda ve makrobiyotik
beslenmeye giriş, lusid rüya uygulamaları, mensturasyon döngülerini farkında
olarak kontrol edebilme eğitimleri, tantraya giriş, yin yogaya benzer
asanalarda epey uzun durup zihni eğitme çabaları, çeşitli bedensel ve zihinsel
arınma teknikleri (kusmalı, sıçmalı :) ) gibi bir içerik.
Böyle şeylerle ilgileniyorsanız, gidin
derim, çevremdeki yoga hocalarının gösterdiğinden çok daha pratik ve
uygulanabilinir kafa ve beden temizliği teknikleri öğrendiğimi gördüm. İlk
hafta kendimden geçtim, her gün, bu bugüne kadar kendim için yaptığım en iyi şey
dedim. İkinci hafta ufak ufak, zihnim kaçmak istedi, zora gelmek istemedi. Üçüncü hafta zihnimi de elim gibi kontrol
edebileceğim bir hale getirme çabalarım, kendisini delirtti. Ben evde de
yaparımlar, bilmem ne uydurmalar. Bu süreçte tüm hocalar, bembeyaz kıyafetleri
içinde robot gibi gelmeye başladı bana, ne paronoyalar, ne saçmalıklar yaptım,
kendi zihnimde. Bu süreçte, bedenim sıçmalı, kusmalı temizlenme tekniklerinden
sonra döküntüler çıkardı, ama tamam dedim, gözle görünür şekilde çalışıyor. Son hafta,
sonunda tamamen teslim oldum, ihtiyacım olan merhemlere ulaştım. Kendi
sınırlarımı görmeme, ve onları bir kez daha zorlamama vesile oldu bu okul -yol
uzun ve sonsuz gibi sanki, tabi. Şu an oradan çıktığım zamanki konsantrasyonumu
ve keskin zihnimi özlüyorum. Ama hala çok kaybolduğumda, her gün uygulamasam
da, gerektiğinde imdadıma yetişecek bir çok altın bileziğim var ve hep hayatımı
kurtarıyor bu teknik uygulamalar. Yani sadece iki rekat yoga kılınan yerlerden
şikayetçiyseniz, bu okulu bir deneyin derim, ayrıca ilk deneme günü ücretsiz.
Belki de size göre değildir tabi, bir sürü yol var. Yine de tüm teknikleri
uygularsanız, bir ay bedeniniz ve zihninize kıyak yapmış olacağınız kesin.
Tabi ki ne Emre ne Erol hiçbir derse
girmedi, ilgilenmedi. Sadece tantra konferansına girdiler. Ama Erol Bey
kardeşime çok müteşekkirim. O evdeyken, tüm temizlenme çalışmalarımda, tüm
uygulamalarımda, bana kendi alanımı bıraktı, elinden geldiğince beni bana
bıraktı ve bana ayrıca bol besin takviyesi yaptı. Heyecanla öğrendiklerimi
dinledi, anlamama yardımcı oldu. Güzel günlerdi valla.
Adada yoga okulları genelde
Srithanu’da,; geri kalan yerler ıptıslı parti mekanları. Beni bu adada en çok
şaşırtan ve üzen şeylerden biri, bu kadar yoga ve kişisel gelişim peşinde olan
insanların, her yerdeki sorumsuz davranışlarıydı. Etrafta o kadar çok terk
edilmiş kedi ve köpek vardı ki... Okul zamanı ev tutuyorlar, bir süre
bakıyorlar, giderken tüm hayvanlar sokağa atılıyor. Bize de bir tatlı yanaştı,
adını Yogi koymuştuk. Yani yoga falan yalan, insan her yerde insan...
Genel olarak çok sevgiyle hatırlıyorum,
o evi, Agama’yı, Emre ve Erol ile geçirdiğimiz, iyisi ve kötüsü ile, yol
kafalarını, tropikal deniz ve iklim hünmelerini, kendimi arama ve anlamlandırma hallerimi.
Kasım sonlarında Erol Koh Tao’ya, ben
Emre ile buluşmaya Bangkok’a gittim. Emre’ye ve yeni permakültürel maceralara
olan yolculuğum, yine güzel gün batışları ile renklendi.
Bangkok’ta vizemizi
uzatıp, Emre'nin doğum gününü kutlayıp, beş ay kalacağımız, Rak Tamachat adlı çiftliğe vardık.
Yorumlamayacağım tabii ki, sadece öveceğim, akışkan ve içten yazışını, her zamanki gibi...
YanıtlaSilSevgiler.
ÇoOok teşekkürler, motive edici yorumunuz için.:) Sevgiler.
YanıtlaSilCok guzel icten yazilar bunlar, sevgiler
YanıtlaSil