Sayın Seyirciler,
Evet, Türkiye'ye geleli neredeyse dokuz ay oluyor ve ben bloga hiiç yazı yazmadım. Geçtiğimiz yaz aylarında neler yaptığımızı sık sık soran eşlere, dostlara gelsin...
Geldik ve gelir gelmez Gezi patladı, e hal böyle olunca, "şöyle gezdik, böyle şeyler gördük", yazıları yazmaya utandım açıkcası..
Gezi dirilişi için çok güzel şeyler yazıldı, edildi... Ne biçim günler yaşadık ulan hep beraber. Bol bol ağlamalı, gülmeli... Tüm bu süreçte Türkiye'de olduğumuz için memnunum.
Sonra Emre ayağını kırdı, böylece Datça'da bu yaz için planladığımız her şey uzun süre uykuya daldı... Öyle oldu, böyle oldu derken yazmadım işte. Bir de geçmiş gitmiş şeyler hakkında yazı yazmak bazen saçma geliyor çok. Diğer yandan, nadiren de olsa, gittiğim bir yerde hiç tanımadığım birinden, "aaa morminor, niye yazmıyorsun? Ben sizi çok severek okuyorum, merak ediyorum neler yapıyorsunuz şimdi", falan gibi şeyler duyunca yeniden yazasım geliyor, iyi hissettiriyor insana kendini. Sonra hayat oradan oraya savurmaya devam ediyor, zaman uuçuuçuşuyor...
O kadar garip zamanlarda, o kadar acayip bir dünyada ve ülkede yaşıyoruz ki, apolitik kişiliklerimizin her hücresini zorla politikleştirdiler. Fikirsel ve fiziksel olarak direnmemek söz konusu olamıyor. "Dünya benim evim, sınır tanımam, ırk ve din göz etmem, bir huzur verin yeryüzüne", dileklerini bastırdıkça birleşen organizmalar olduk.
Küçüklüğümden beri gittiğimiz her güzel mekanın ya devlet eli ile, ya turizm kafası ile, ya da aydınlanan zengin yogiler tarafından bitirilişine, yağmalanılışına veya maddi olarak bana ulaşılmaz hale getirilmesine tanıklık edip duruyorum. Sadece bizim ülkemizde olsa bu yağma vallahi alacağım çantamı, göç edeceğim. Ama nereye gitsen kaçış yok... Endonezya'nın güzelim yağmur ormanlarına aquapark inşa eden aç gözlü ile, dünyada su bitmek üzereyken, ülkemizde dereleri kurutan zihniyet aynı; ve her yerdeler maalesef.
Neyse biliyorsunuz, kolektif olarak yaşıyoruz tüm bunları. Gündemin bitmek bilmeyen çığlıklarını, kokuşmuş ayakkabı kutularını bir kenara bırakıyorum...
Evet geldik geleli Datça'da takıldık uzun süre. Anneanne evini ele geçirdik, büyüyünce ne olacağız sorularına yanıtlar aradık... Mayıs başında Bodrum Gümüşlük Akademisi'nde Emet Değirmenci'nin konuk konuşmacıları olduk, çeşitli şehirlerde atık su ve yol anılarımızla ilgili sunumları yaptık..
Çiftlik falan kurmadık, organik tarımcı olmadık, ekoloji ve permakültür kelimelerini pek kullanmak istemedik. :) Filiz Telek'in katkıları ile Debra Roberts ve Alper Kuyucu'dan arıcılık kursu aldık; bir gün bir evimiz olursa, bir de kovanımız olacak sanırım sayın seyirciler. :) Muhteşem arılardan öğrenecek ne çok şey varmış...
Yollar sık sık çağırdı, çağırıyor, ama gidip dönüp yine sıfırdan başlamak istemedik. Geçtiğimiz yaz için planladığımız tüm kerpiç ev, kurs organizasyonu, "şöyle yaparız, böyle yaparız", hayalleri hayal olarak kaldı. Ama güzel fideler, tropikal tohumlar ektik anneanne evinde.. Bu bahar daha çok çoğalacağız tohumlar ile...
Ekim ortası Emre ile Bora İzmir Seferhisar'da roket sobası yaptılar, biz de Dilan ile Vipassana sonrası sıvasına yetiştik. Daha bitmedi, ayrıntılar yakında...
Yıllardır Elif İşcan'dan öğrendiğim merhem yapımı işlerini geliştirdim sizinle görüşmeyeli. Sundance'te bir arkadaşımla birlikte merhem, Deniz Arı ve Hamdiye Dinç'in yaptığı takı ve sabunlarından oluşan bir stand açtık, masaj yaptık, eş dost gördük Jonglörlük Festivalinde...
Gezi zamanı, oradan buradan kaydettiğim fotoğraflar olur kendileri :)
Neyse biliyorsunuz, kolektif olarak yaşıyoruz tüm bunları. Gündemin bitmek bilmeyen çığlıklarını, kokuşmuş ayakkabı kutularını bir kenara bırakıyorum...
Evet geldik geleli Datça'da takıldık uzun süre. Anneanne evini ele geçirdik, büyüyünce ne olacağız sorularına yanıtlar aradık... Mayıs başında Bodrum Gümüşlük Akademisi'nde Emet Değirmenci'nin konuk konuşmacıları olduk, çeşitli şehirlerde atık su ve yol anılarımızla ilgili sunumları yaptık..
Mayıs 2013 Gümüşlük Akademisi
Fotoğraflar: Filiz Telek
Ekim ortası Emre ile Bora İzmir Seferhisar'da roket sobası yaptılar, biz de Dilan ile Vipassana sonrası sıvasına yetiştik. Daha bitmedi, ayrıntılar yakında...
Yıllardır Elif İşcan'dan öğrendiğim merhem yapımı işlerini geliştirdim sizinle görüşmeyeli. Sundance'te bir arkadaşımla birlikte merhem, Deniz Arı ve Hamdiye Dinç'in yaptığı takı ve sabunlarından oluşan bir stand açtık, masaj yaptık, eş dost gördük Jonglörlük Festivalinde...
Sonra hayat beni Selen Hünerli ve Deniz Erk ile birleştirdi, birlikten güzel şeyler doğdu. İstanbul'u hiç sevmesem de bu iki güzel kadından çok şey öğrendim. Ceres'e ben de eklendim, ortaya şimdilik yılbaşı paketi çıktı, devamı yoldaa. :)
Ceres ürünleri için bakınız:https://www.facebook.com/pages/CERES-ihtiyac%C4%B1n%C4%B1za-g%C3%B6re-bitkisel-%C3%BCr%C3%BCnler-haz%C4%B1rlar/602265643173470
Fotoğraflar: Erol Özlav:)
Ceres ürünleri için bakınız:https://www.facebook.com/pages/CERES-ihtiyac%C4%B1n%C4%B1za-g%C3%B6re-bitkisel-%C3%BCr%C3%BCnler-haz%C4%B1rlar/602265643173470
Tüm ülke manyaklıkları, hayat halleri dışında hala yurdum yemekleri ve şahane arkadaşlarımız sayesinde hayat bize güzel günler getiriyor...
Ve son gelişme de şöyle; mart ayında Eski Datça'daki Yağhane pansiyonda çalışmaya ve yaşamaya başlıyoruz Emre ile. Bir senelik anlaşma yaptık mekanın yeni sahipleri İlke ve Sinan ile. Kurs organizasyonlarını ben üstleniyorum, duyurulur. :) Ceres ürünlerine İstanbul dışında, Yağhane Pansiyon Eski Datça'dan da ulaşabilirsiniz.
Böyle işte durum güncellemeleri, yıllık reklam kampanyalarımız. :)
Herkese nefis, rahat, daha az olaylı dünya halleri olsun...
Geçtiğimiz senenin yol anılarını bitirmeye niyet ediyorum bu yıl.
:)
:)
Keşke uzun süre uçmak zorunda kalmasak ama çok hoş bir yer!
YanıtlaSilFotoğraflarınıza bayıldık! Elinize sağlık.