27 Kasım 2015 Cuma

Rak Tamachat: Bir Karmakültür Hikayesi



2012 Kasım ayında, yaklaşık beş ay çalıştığımız çiftliğe geçtik. Yola çıktığımızdan beri, hiç bir yerde bu kadar uzun kalmamıştık. O yüzden içindeyken çok fazla aşk, keyif, kırgınlık, öfke biriktirdiğimiz, biraz evimiz gibi olan bir mekandır Rak Tamachat. Dolayısı ile uzuuun bir yazı olacak ve umarım toparlayabilirim yazmak istediklerimi. Her zamanki gibi daha çok insan ilişkilerine ve olanlara odaklanacağım, teknik öğrenimler ayrı yazıların, Emre'nin konuları olacak. :)


Rak Tamachat, kuzeydoğu Tayland'da yer alıyor. Yanlış tarım tekniklerinden, Tayland'ın bir çok yerine göre kuraklaşmış bir arazi. Arazinin sahibi Beau, Amerikalı, Singapur'da bir petrol şirketinin yöneticisi. Eşi P-Lin, Tay bir kadın, ve arazi de P-Lin'in ailesine ait. Sanırım 200 dönüm bir arazi. İlk gittiğimiz zamanlarda, Beau Singapur'da yaşıyordu. P-Lin ikiz çocukları ile Rak Tamachat'a yakın bir yerde, çiftlik dışında yaşıyordu ve üçüncü çocuğuna hamileydi.


İlk zamanlar: 

Biz Kasım ayında gittiğimizde, bir yandan Beau ve P-Lin'in yaşayacağı ev inşa ediliyordu, bir yandan da Christian Shearer'ın  mekanda ilk kez yapılacak olan PDC kursu hazırlıkları sürüyordu. Christian Shearer aynı zamanda mekanın permakültür danışmanı; onun tasarımı üzerine düzenleniyordu her şey. Biz ilk tasarım ekibinden sonraki ikinci büyük gönüllü ekiptik. Bizden önce mekanın oluşumunda çalışan hemen hemen herkes gitmişti. Eski ekipten bir tek Steve, Ben ve Benny kalmıştı. Gittiğimizde PDC kursuna iki hafta vardı ve mutfak, sınıf, her yer inşaat halindeydi. Elektrik, kompost tuvaletin sıvası, lavabo gibi altyapıları hazırlamaya, yetiştirmeye çalışıyorduk. Ekibimiz renkliydi: Kanadalı, Avustralyalı, Hintli, İrlandalı, İngiliz, Amerikalı ve bir çok yerli Tay vardı mekanda.  O günlerin kafası çok başkaydı, her gelen yeni insan ve her kurs hazırlığı başka değişimler yarattı. O ilk günler için, içimde çok fazla mutluluk ve aşk hali var. Burada ömür boyu yaşarım, sonunda aradığım insanları ve mekanı buldum, diye düşündüğümüz zamanlar...


Çiftlikte beş ay boyunca, gidip gelen, değişen, beraber yaşadığımız insanların hikayelerini, hayatın onları bu çiftliğe getiriş nedenlerini her bir şahane kişi için uzun uzun yazmak isterdim, ama o zaman bitmez işte bu yazı. O yüzden, çeşit güzeldir diye özetlemek istiyorum.

Çiftliğe ilk vardığımızda, Beau ve P-Lin'in  inşaat halindeki evinin önündeki küçük göletin üzerinde, bambudan yapılmış yapıda kaldık. Eşyalarımız çadırda duruyordu, biz de cibinlik altında, binlerce ateş böceği ve suya yansıyan yıldızlar ile uykuya dalıyorduk. Uyuduğum en güzel yerlerden biri bu hayatta. İçimiz hep aşk doluydu..


O sıralar Agama sonrası kafalar ile, bu bambu yapı içinde, güzel rutinler geliştirmiştim kendime, mutluyduk: ''Nefis insanlarla, toprakla, güneşle, su ile beraber çalışmak, beraber öğrenmek, gelişmek... Uzun zamandır bu kadar güzel bir toplulukta bulunmamıştık. O kadar iyi ki, güzel iletişim, beraber hatalar yapabiliyor olmak, içinin rahat olması, kimsenin kimseden üstün olmaması, beraber bitkiler ile büyümek. Dünyanın her yerinden tanımadığımız bir çok insanla tamamen tek bedenmişiz gibi çalışmak. PDC kursu hazırlıkları yeni bitti. İnsanlar bugün vardılar, az önce şampuan yaptık, etrafımda ateş böcekleri var, anlatacak çok şey var. Çok heyecanlıı :)'' (Kasım 2012).


Mekanla ilk anlaşmamıza göre hepimiz aylık kişi başı 200 dolar veriyorduk. Ve eşit paylaşım ilkesi ile, PDC sonrası elde edilecek gelirin bir kısmı gönüllüler arasında paylaştırılacaktı. Her neyse, PDC başlayana kadar sıkı sıkı çalışan bu ekip, PDC başlayınca bir patladı, pir patladı... Onca zamanın stresi, bizden önce birbirleri ile yaşanmış aşk travmaları, kırgınlıklar ve bizim görmediğimiz diğer birikmiş sorunlar, bir bir su üstüne çıkmaya başladı. PDC hazırlıkları sırasında 15 kişi olan gönüllü ekibinden, PDC başladığında neredeyse çalışan bir ben, bir Emre kaldı diyebilirim. Kimi aşık oldu gitti, kimi mekanı terk etti, kimi vizesini uzatmaya gitti, kimi alkol komalarına girdi, kimi aşk acısından yataklara düştü, falanlar filanlar... Yine de bu süreci Emre ile ben iyi kotardık. Her zamanki gibi, bizim olmayan yerlere bağlılığımız ve üstümüze kalan iş yükünden, sevişecek bile vaktimiz yoktu, ama kendimizi iyi adadık ve kurstan herkes memnun ayrıldı.





PDC kurslarının birbirini tekrarlayan bir tarafı var. Tüm gösterilen filmler aynı. Şiddetsiz iletişim teknikleri, açılış çemberleri, akşamları bol içme, gündüzleri eğitim. Bazen aynı filmi izliyormuşsunuz gibi geliyor. Yine de topluluklar candır. Hep geliştirir kişiliğinizi.  Dönüp baktığınızda kendinize ayna olur. Emre, Christian'ın asistanlığını yaptı, ben her zamanki gibi genel nizam konularında, el alemin bokunu, pisliğini, mutfağı ve ortalığı temizleyip düzenlemeye çalıştım. Her yerde günlük işlerin yani yemek, tuvalet gibi işlerin yarattığı sorunlar yüzünden, bol sinekler arasında, ortak yaşam alanlarına yapılan saygısızlıklardan zorlandım.

Ama yine de ilk zamanlar için umutluymuşum demek ki, şöyle bir şey yazmışım zamanında:

"Her yeni toplulukta, tüm önyargılarımı gevşettiğimi zannetsem de, yine de birilerini bir yerlere yerleştirdiğimi fark ediyorum. Ve her seferinde kendimden utanıp, insanların muhteşemliğine, herkesten öğrenebileceklerimin sonsuzluğuna şaşırıyorum. 2 haftalık PDC organizasyonu sırasında, meteorlar üzerimize yağarken, yine bir çok yeni insanla, çamur içinde beraber yaşadık. Bankacı, aktivist, hemşire, asker, göçebe, fil rehabilitörü, petrol şirketi sahibi, vegan aşçı gibi çok çeşitli meslek guruplarından, dünyanın bir çok yerinden insanla beraber kendimizi, toprağı, tohum hakkını, suyu iyileştirmek üzere yine beraber kafa patlattık. Çeşit her zaman güzel! Her toplulukla biraz daha çoğalıyoruz, umutlanıyoruz, yapabileceklerimizi ve iletişim becerilerimizi geliştiriyoruz. Hepimiz çok aynı ve çok farklıyız. Güneş ve yağmur var olmaya devam ettiği takdirde, birbirimizin öğrencisi ve öğretmeni olmaya zaman tanıdığımız sürece, akıllı tasarımlarla, çölü ormana, parayı başka takaslara dönüştürebiliriz. Nerede yaşadığınızın bir önemi yok. Hepimizin sağlıklı topluluklar oluşturması lazım. Bunu sağlayabilirsek, şehir, kırsal, çöl, her yeri dönüştürebiliriz. Bunun için kişisel olarak yapılması gereken tek şey kendi iletişim becerilerinizi geliştirmek, gerisi kolay. :) Değişim..."


 Şampuan yaparken ben







Tabi ki bu umutlanma halleri çok uzun soluklu olmadı. PDC biter bitmez neredeyse tüm ekip dağıldı. İnsan beraber yaşamaya alışınca, gidenlere üzülüyor. Eşit paylaşım ilkesi, kurs sonu paylaşılacak miktar falan da yalan oldu tabi ki. Petrol şirketi yöneticisi birinin, çiftlik yönetmesi ne kadar eşitlik içerebilir ki? Bizim görmediğimiz sorunlar, hızla yüzümüze çarpmaya başladı. Herkes yapılmayan işler için bir başkasını suçladı. Ve biz bir kez daha, hem arazi sahibi gözünden, hem de gönüllüler gözünden oluşan sorunları sindirmeye çalıştık. Şiddetsiz iletişim üzerine konuşulanlar, uygulama teknikleri yalan oldu. Herkes içinde şiddeti ya besledi, ya görmezden gelmeye başladı...


Sorunların başlangıçları:

Christian Shearer, Panya'nın da kurucularından. Rak Tamachat'ın tasarımı için 24 bin dolar alıyor, ve
tasarım adına sadece çok genel bir belge veriyor. Christian'a 24 bin dolar yetmiyor, artı iki yıl boyunca,  mekanda yapacağı tüm PDC kurslarının yüzde ellisi kendisine, yüzde 30'u Panya'ya, gerisi de Rak Tamachat'a kalıyor. Dolayısı ile eşit olmayan bir paylaşım ilkesinde, PDC kurslarından elde edilecek gelirin, gönüllüler ile paylaşılması baştan yalan oluyor. Ama böyle bir şey vaat edildiği için, gönüllüler deliriyor. Christian, kendi ekibini getiriyor ve ekipten herkes biz gelmeden, birer, üçer uzuyor. Tasarım ekibinde, yapılan uygulamalar belgelenmiyor; herkes kafasına göre koca arazinin bir köşesine, bir takım denemeler yapıyor, çekip gidince, başlattığı işi belgelemediği için, yeni gelen gönüllünün bu işlere sahip çıkması, olanları yaşatması, yanlış tasarımları toparlaması sorun oluyor. Arazi sahibi herkesi suçluyor. "Ben permakültür uygulamak isteyen herkese, hatalar yapabilecekleri, istediklerini deneyebilecekleri bir alan veriyorum ve kimse yaptığı işe saygı duymuyor, arazim çöplüğe dönüyor" diyor ve haklı. Gönüllüler, kendi sorunları olmayan yanlış tasarımlar yüzünden suçlanmaktan sıkılıyor, arazi sahibinin yaptığı anlaşmalara uymaması güvensizlik yaratıyor ve genel olarak motivasyonlarını kaybediyorlar. Zaten kendi arazin olmayan bir yeri sahiplenmek, Emre ve benim gibi nadir insanların delilikleri dahilinde kalıyor. İyi bir permakültür hocası olmanın, iyi bir tasarımcı olmak demek olmadığını bir çok kez deneyimlemeye devam ediyoruz. Tabi ki işleri bir de Christian'dan dinlemek lazımdı. Sonuçta o da, kendine göre haklı, hızla para biriktirip, kendi hayalindeki arazisini ve diğer para gerektiren tasarımları yapmak istiyordu. Ama bu kadar Vippasana uygulayan birinin, yaptığı tasarıma daha çok sahip çıkmasını çok diledim.  Sonuçta herkes, kendine göre haklı sebeplerden bıkıyor, vazgeçiyor, yoruluyor, kırılıyor, küsüyor ve yoluna devam ediyor. Bir başka yaşam mümkün derken, değiştiremediğimiz dünyanın, çözümsüzlüklerine beraber katkılarda bulunuyoruz. Birlikte yaşayamadığımız için, birlikte değiştiremiyoruz.


Lola'nın içi sıkıştırılmış çöpler ile dolu plastik şişeleri gömerek yaptığı koltuk. 

PDC bittiğinde, olaylar çok karmaşıktı. Bize para vermeyin ve lütfen gitmeyin dediler. Bizim de öğrenmek istediğimiz şeyler, denemek istediklerimiz vardı. Kalmaya karar verdik. Sıradaki PDC Richard Perkins'indi. Özellikle Emre bu fırsatı kaçırmak istemiyordu. Çoğunluk göç edince, bize de daha yerleşik bir yaşam alanı düştü. Taşındık:)

 


 Gönüllü evcikleri:)
Dört ay uyuduğumuz, geçici yuvamız:)


Evimizin oturmaya pek fırsat bulamadığımız, manzaralı balkonu
Yuvamızın altında büyüyen tohumlar.

Richard'ın kursuna yaklaşık bir aylık bir zamanımız vardı. Hayatımda gördüğüm en kötü kompost tuvalet tasarımı başta olmak üzere, iyileştirmemiz gerekenler çok fazlaydı. Kompost tuvaletin sıvası, kurak dönem öncesi bol malç, muz ağaçları ile çevreli duş sistemimizi sıcak kompost ile ısıtmak; yeni tohumlar ekmek; hala inşaat halindeki mutfağa bir çekidüzen vermek; gönüllüler arası bir türlü düzgün yürüyemeyen, günlük sulama, yemek yapımı, bahçeden hasat, ürün fazlalarını reçel, peynir, sabun, turşu gibi şeylere dönüştürmeye çalışmak; tohum ekme, tohum alma, temizlik gibi işleri düzenlemeye çalışmak; PDC öncesi mekanın eksikliklerini gidermek ve dil sorunu yüzünden beraber yaşadığımız arazide iletişim sorunları çektiğimiz Tay yerliler ile birlik oluşturabilmek üzere elimizden geleni yapmaya çalıştık. Bu süreçte kobralar, akrepler, dev tropikal örümcekler ile barış yaptık, yalın ayak, korkusuz ve topraklıydık hep. Gündüz kompost tuvalete giren fareler, kara sinekler, gece bitmek bilmeyen sivri sinek mesaileri ile yorulduk. Tropikal iklim, ektiğimiz şeylerin büyüme hızı bizi hep şaşırttı, hayran bıraktı. Malçların toprakta çözülme hızına inanamadık, moringa, papaya, butterfly pea ve bambularla aşk yaşadık.
Benny'nin Mandala bahçesi tasarımı.
  Yanlış Kompost tuvalet tasarımları, öğreticidir.






Her tür soruna rağmen, birlikte bir çok insan ile epey eğlendik. ''21 Aralık 2012: Bu tarihi hayal ederken, arkadaşlarımla, ailemle, ya da tek başıma gerçekten yüksek bir dağda olacağımı düşünüyordum. Machu Picchu bile daha olası görünüyordu. Gel gör ki Tayland'ın Konya ovası gibi bir yerde, kötü durumda bir toprağı iyileştirmek üzere çalışacağımız aklıma gelmezdi. :) En sevdiğim yanımda, harika bir gün doğurduk, bir sürü ağaç ektik bugün. :) Kutuplar ters takla atsa da atmasa da, görünen, görünmeyen tüm değişimler var olan herkes için olabileceğinin en iyisi olsun...''



 Dünyanın son günü, güneşi beklerken..



Maya Takviminin sonuna adadıklarımız..




Hayatımızda ilk kez Christmas kutladık, hem de 35 derecelik bir havada. Herkes elinde hediye etmek istediği, kullanmadığı, ürün fazlası neyi varsa, muz yapraklarına sardı. Çekilişle birbirimize hediyeler verdik. Rezalet bir ekiptik aslında, genelde yaş ortalaması bizden küçüktü, epey içmeli, abuk subuk içki içirme oyunları ile gecenin sonu kurbağa yarıştırmaya kadar vardı. Pizza, ekmek, çikolatalı tatlılar yani tropikal ortamlarda az tükettiğimiz şeyler ile şımarttık kendimizi, komik ve eğlenceli günlerdi...






Christmas sonrası Emre ile vize uzatmaya Laos'a gittik, orada da yılbaşı gecesi, parasızlıktan bir kişilik yemeği iki kişi yediğimiz, elektriksiz, romantik bir gece var aklımda. :) 
  Dengue fever

Çiftliğe döndüğümüzde işler iyice boka sarmıştı. Steve mekandan ayrılmıştı. Richard Perkins ile yazışmaları o yapıyordu. 
Herkesin moraller sıfırdı. PDC'ye çok az kalmıştı. Lin doğurmuş ve çiftliğe taşınmıştı. Martin çok hastaydı. Lola, Jack ve Benny fena baymıştı durumlardan. PDC için insanlara temiz çarşaf gibi şeyleri organize etmeye çalışıyordum. Bu süreçte Lin ve diğer Taylar ile çiftlikte otorite olup, bir şey yapmaya isteksiz olan herkes delirtti beni. Eski gönüllüleri suçlamak dışında bir yere varamıyordu kimse, sonuçta kurs başlayacak ve insanlara rezil olacaktık, altyapısızlıklar yüzünden. Ve bizi daha büyük dertler bekliyordu. Martin'in Dengue fever (https://tr.wikipedia.org/wiki/Deng_hummas%C4%B1) olduğuna emindim ama kimseyi inandıramadım. Martin ile beraber sırasıyla, Lola, Rebecca, Ben ve herkes teker teker hasta oldu. Çiftlik sahibi salak Beau'yu inandıramadık. PDC'nin başlamasına çok az vardı ve insanlar bu kurs için 800 dolar ödüyorlardı. Hastalar aynı koğuşta uyusun, kimseye hastalık geçmez gibi gerizekalıca şeyler söylüyordu.  Sonunda Beau ve Mark da hasta oldu. Singapur'da Dengue tehşisi konulunca inandı bize ama iş işten geçmişti. Her çiftlikte bütünün sağlığını ve iyiliğini gözeten, sezgileri güçlü, anaç bir kadın lazım anacım, başka türlüsü yürümüyor işte. Öğrenciler geldi, Richard Perkins artık kursu iptal edemeyiz dedi, bol bol deet içerikli, sinek kovucu alındı mekana. Kurs başlar başlamaz  Emre de hastalandı ve 10 gün çok yüksek ateşle yattı. Koca kampta benim dışıma herkes çok yüksek ateşle, perişandı. Sanırım ben Malezya'da hafif bir şekilde atlatmış ve Dengue sıramı savmıştım.  Yapılacak tek şey yüksek doz parasetamol, papaya yaprağını ezip suyunu çıkartmak, yüksek doz c vitamini ve beklemekti... Taylar bile hasta oldu.
Herkes gözümün önünde eridi, küçüldü. Hastaneye gidenlere antibiyotik dayadılar ki yapılacak en saçma şey bu durumda.  Ben bu süreçte hemşire gibi, hasta olan öğrencilere, gönüllülere ve Emre'ye baktım. Diğer zamanlarda ortada pek gönüllü kalmadığı için günlük işlerin organizasyonu ve kalan zamanlarda da Richard Perkins'in derslerine girmeye çalıştım.  Hepimiz çok yıprandık, kızdık, birbirimizi suçladık ve o noktadan sonra işler geri döndürülemez şekilde, battıkça battı. Tüm bunlar yetmiyormuş gibi,  Richard'ın uçak ücretinin ve PDC kursu eğitim ücretinin ödenmesi şeklinde yapılan anlaşmadan vazgeçti Beau ve tabi ki hepimizi ve kendini ayağından vurmuş oldu. Richard süreci şahane yürüttü. Öğrencilerini yüz üstü bırakmadı ve sonuçta parayı kurtardı... Çok yıprandık o dönem. Yalnız Richard, nasıl bir adam, 30 yaşında bu kadar bilgi, tecrübe ile sanırım favori permakültür hocam, hepimiz aşık olduk kendisine.
5 ay boyunca, içtiğimiz yağmur sularını depolama sistemi.


Tuk Tuk

Richard Perkins'in PDC programı


 Richard'ın kursu özeldi. İlk kez aynı filmleri izlemeden, "spiral dynamics" gibi değişik teknikler ile tanıştık. Hayatımda katıldığım en iyi PDC kursuydu.
Richard, şu permakültür camiasında, katıldığım PDC'ler içinde bana en çok ilham veren, hem iyi bir tasarımcı, hem iyi bir öğretmendir. Şimdi de kendi arazisinde şahane işler yapıyor. Hala kurak alan stratejisi için ülkemize davet etmek istiyoruz. Neredeyse Datça'da böyle bir kurs organize edecektik, ama hem Gelemer projesinin patlaması hem de maddi kaynak oluşturamamaktan hala ertelenmiş bir hayal bu.

Adamın çalışmadığı iklim yok sanırım.  Richard kendisine refleksoloji yaparken kişisel hayatı ile de tanıştığım, ayrıca yakın hissettiğim bir eğitmen. Tüm kurs boyunca, en çok birlikte çalışabilmek üzerinde durdu. Bu konuda sayısız oyunlar, güven testleri yaptı. Süreci izlemek çok zevkliydi. Birlik olamazsanız, unutun permakültürü dedi durdu. Mesala oynattığı oyunlardan birinde 15 kişiyi karşılıklı iki sıra şeklinde dizdi. Bir basket topu, iki sıra boyunca, hiç düşmeden, herkese ikişer kere gidip gelene kadar sürdü bu oyun. Sonuçta saatler sürdü oyun, topu düşürenlere suçlamalar arttı, sonunda da herkese "sen ateş, sen su, sen hava ve sen toprak elementlisin", "sen şu tarz projelerde topluluğa daha çok katkıda bulunabilirsin" şeklinde nefis aynalar oldu.

Richard'ın şimdi üzerinde çalıştığı, ilham vermeye devam ettiği projesine bakmak isterseniz:  http://www.ridgedalepermaculture.com/


Kısacası PDC her tür soruna rağmen nefisti.


 Bize Türkiye'den dolmalar, börekler, pekmez ve tahin bile getirip, Emre'ye ayrıca şifa olan Zeynep'e çook teşekkürler :)



PDC sonrası tamamen bitmiştik, Emre sonunda iyileşmişti, o bile "yetti artık burası, gidelim" demeye başlamıştı. Zaten çok hastalanmış bir köpek için "karması bu, tedavi ettiremeyiz" gibi şeyler denmesi gibi bütünü gözetmeyen her şey benim tepemi çok fazla attırıyordu. Lin, kocasının permakültür çiftliği hayallerinden sıkılmıştı. Sadece Tayların olduğu, kendine ait bir yaşam alanı istiyordu. Bizi de kocasını ve arazisini kirleten hippiler olarak görüyordu. Tayların karma çelişkileri üzerine, hayvanlara ve tüm canlılara davranış şekilleri üzerine yazacak çok şey var. Her neyse, hastalanmış köpeği gönüllüler ile ortaklaşa tedavi ettirip, uzamaya karar vermiştik mekandan. Vize uzatmaya Kamboçya'ya gitmek üzereydik. Ülkeye dönesimiz vardı, yaşamayacağımız arazilerde çok fazla enerji harcamaktan baymıştık, düzgün düşünemeyecek kadar yorgunduk, aynı yatakta birbirimizi özlemekten, toplu tuvalet, mutfak rezilliklerinden sıkılmıştık ama paramız yoktu.

Beau Emre'ye gider ayak iş teklifinde bulundu. Yeni yapılacak duş ve tuvalet yapısının atık sularının arıtımı ve yeniden kullanımı için bir sistem kurmasını istedi. Karşılığında da 2000 dolar önerdi. Tabi ki sadece 1000 dolarını ödedi ama Emre uzun zamandır yapmak istediği bir sistemi, tamamen kendi yöneterek, hata yapma ihtimaline rağmen, başından sonuna tasarladı. Boklu suları arıtıp, içinde şahane bitkiler yetiştirebilen bir adamla evlenmiş olmaktan gururluyum. :)  Ve sayesinde, var olmayan evimize, ülkemize dönüş bileti aldık.



Kamboçya dönüşü, ben Chiang Mai ve Pai'ye kaçtım, Emre duş ve tuvalet sisteminin tasarımını yaptı bu sırada. Yapay sulak alanlarda tasarladığı duş ve tuvalet sistemi, mutfaktan çıkan gri su sistemi gibi tasarımlarını, Emre'den dinleyin. Dönüşte sıkı çalıştık, genelde iş epey ağır, kazma kürek, bileğe kuvvet işleriydi. Ben de elimden geleni yapmaya çalıştım. Şahane Şilili arkadaşlarımız Felipe ve Andreas başta olmak üzere, Anita, Evgeni ve tüm travmalar sonrası beraber yeniden Lola, Jack ve Benny ile çalışmak keyifliydi.

Taylara iş anlatmak, yardım istemek, Emre'nin yaptığı işe inanmaları epey zaman aldı. Ama sonuçta Chakra'dan öğrendiği sistemi başarı ile uyguladı Emre. Ve belki de Rak Tamachat tarihinde ilk kez, belgelendirilmiş, sistemi kuran gitse bile, yeni geleceklerin olası sorunları çözebilecekleri bir tasarım oldu.







Emre'nin tasarladığı duş kompleksinin, bugünlerdeki görüntüsü





Kişisel darallarım, permakültürel aşklar, Emre'ler ve öğrenimlerim...


Yola çıktığımız zamandan beri, çalıştığımız onca çiftlikte, içimde büyüttüğüm, beslediğim, bir çok kişisel sorun oluşmuştu. Ben sosyal bir kişiliğimdir, kendime çok güvenmesem de, rahat gözükürüm. Uzakdoğu yollarında Emre ile rolleri tamamen değiştik. Onun kendine güveni geldi, ben daha çok kayboldum. Özellikle Rak Tamachat'ta İrlandalı, Avustralyalı, Kanadalı insanların İngilizcesinden bir şey anlayamıyor olmak, kendimi İngilizce yeterince ifade edemiyor olmak, Emre'ye bağımlı hissettirdi beni ve zaman zaman çok zorladı bu durum. Bir diğer esas sorunum, Türkiye'de ismini açıklamama gerek olmayan, kendini bilmez bir adamın içime ektiği, her zaman beni Emre ile kıyaslayıp, hatta beni Emre'ye yetersiz görüp, kendisine kız ayarlama isteklerine kadar varan hallerle başlayıp, gittiğimiz her yerde bizi birbirimizle kıyaslamaları, benim kendimi Emre ile kıyaslamaya başlamam, içimde yetersizlik kaygılarını dev duvarlara dönüştürdü. Sonuçta teknik ve pratik olarak ve tabi ki fiziksel kas yapım olarak, Emre gibi görünür şekilde, bulunduğumuz çiftliklere katkıda bulunamıyordum.

Ben de en işe yarayacağım, en çok yürümeyen alanlarda, temizlik, yemek yaparak, gönüllü ve öğrencilerin ihtiyaçlarını gözeterek mekana ve organizasyona katkıda bulunmaya çalıştım hep. Tohumlar ektim, bahçeleri büyüttüm. Hastalara baktım, masaj yaptım, dert dinleme duvarı oldum. İlk kez Rak Tamachat'ta, Richard'ın kursunda ne kadar işe yaradığımı fark ettim. Benim dışımda kimse sağlıklı değildi, herkes hasta ve iptaldi çünkü. Ben olmasaydım, o kurs olmazdı gerçekten ve işe yaramadığımı düşündüren herkese, işleri yapış şeklimi beğenmeyen, yalnız çalışmak isteyen, beni yetersiz gören Emre'ye, kendime ve daha bir çok şeye çok kızdım ve küstüm bir şekilde. Ve gördüm ki, mutsuzken, tüm söylenme hallerim ile insanların enerjisini çok fazla düşürüyorum. Mutluyken de tam tersi, herkesi kaldırabiliyorum. Rak Tamachat'ta ekolojistler, aktivistler, yogacılar, masaj terapistleri, armağan ekonomisini savunan bir petrol şirketi sahibi ile çok şiddetli geçinip, şiddetsizliği savunanlar, sağlıksız yaşayıp, kafaları chia ve spirulunalar ile temizlemeye çalışanlar, hepimiz aynıyız.

Kimse kendini bir şey sanmasın, aynı yolun yolcusuyuz, ayrı ayrı aynı yerlere varmaya çalışıyoruz.  Herkes ayrı bir aile travması kurbanı, herkes o kadar aynı, kendi korkularında kaybolmuş ve o yüzden o kadar iletişemiyor ki... Ve anladım ki, elalemin çadırlarında bırakıp gittiği kanlı tamponlara kadar toparlamanın ekoloji ile falan alakası yok. Benim de hayata geliş amacım, bu yolları yapış niyetimin bunlarla hiç ilgisi yok. Bize ve bana kişisel alan bırakmayan, beni gözetmeyen araziler ve arazi sahiplerine, gönüllülere hizmet etmemeye karar verdim Rak Tamachat'ta. Eşit paylaşım ilkesi ve yerel ile iyi, dengeli bir iletişimin tam olarak yürüdüğü bir oluşum görememiş olmak üzüyor beni.

Birbirinin sevgilileri ile yatıp kalkan, birbirlerinin eşini ayartan, kendi travmalarının aynısını başkalarına bile bile yaşatan, etik paylaşım derken, kendine çalışan, bütünün hayrına derken, elinden geleni yapamayan, kaçtığımız sistemi besleyen hiçbir oluşuma katkıda bulunmamaya söz verdim kendime.  Hala ancak birlik olursak, kalabalık olursak, istediğimiz değişimleri yaratabileceğimizi düşünüyorum. Ama yakın komşuculuk ilişkilerinden bir gıdım öteye gitmek istemediğime, kendi alanımı korumak istediğime eminim. Temiz ve bana ait bir yaşam alanı, merhemlerim ve masajlarım ile iyiyim, mutluyum. Bahçem de var, ilk kez sebzelerin tohumdan hasada tüm aşamalarına tanıklık ediyorum, muhteşem. Ben olduğum gibi güzelim, çevreme elimden geldiğince zararsızım, kendime de daha az zarar vermeyi öğreniyorum, değişmeye ve büyümeye devam ediyorum işte...




Tek kişilik yataklarda, çok kalabalık yaşam alanlarında ilişkimizden ödün vere vere yıpranışlarımız su üstüne çıkmaya devam ediyor. Hiç pişman değilim yaşadığımız topluluk, çiftlik, toprak öğrenimleri ve deneyimlerimizden. Birbirimizi büyüttük, besledik, yaralandık ve iyileştik yollarda. Ama benden de bu kadar diyeli üç yıl olmuş, dijitalden defterim. Bir gün ya hep beraber çıkacağız bu sistemden, ya hep beraber batacağız orası kesin. Yıllardır, monarşi ile yönetilmeyen, lidersiz topluluk düşlerim, bu çiftlikte gördüğüm üzere, hippilerin insiyatifine bırakılınca da işler düzgün yürümüyora dönüştü. İçsel ve topluluksal dengeler kurmak lazım.


Benim, bizim kolumuzda güzel bilezikler, iki elimiz kafamızda, uzuun uzun düşündüğümüz, af dilediğimiz, affettiğimiz, içinde şükranlık ve pişmanlık dolu bir çok hikaye var. Bu çiftlik de hayat gibi benim için... İçinde birçok iyi, güzel, doğru ve yanlış barındırıyor.  Her şeye rağmen,  Rak Tamachat'ı çok sevgi ve bazen özlem ile, büyük bir öğretmen olarak hatırlıyorum. Biz Nisan 2013'te çiftlikten ayrıldıktan sonra, beraber çalıştığımız herkes gitti oradan. Kimi şu an Panya'da daha verimli oluşumlara gebe. Kimi Patagonya'da milli parkta rehberlik yapıyor. Kimileri yavruladı, kimileri şehirde normal insan yaşantısına döndü. Biz o çiftlikten dönerken başka şeyler hayal ediyorduk ama hayat beni tam da olmak istediğim yerlerin yakınına getirdi, bir de küresel dünya, ülke sapıklıkları rahatlayaydı... Neyse, genel olarak, kolektif doğum sancılarımız, kendim ile savaşlarım ve barışlarım devam ediyor.



Her tür kişisel sorunuma rağmen, arazi sahibi Beau'ya, bize bol hata yapma fırsatı verdiği için,  maddi desteklerini esirgemediği ve herkese deneme ve yanılma alanı tanıdığı için, Emre'nin önünü açtığı için, isteyerek ya da istemeyerek bizi bizle yüzleştirdiği için çok teşekkürler. Martin, Lola, Benny, Ben, Felipe, Andreas, Paddy, Jade, Jack ve Prerana sizi çoook seviyor ve özlüyorum, bir daha karşılaşmayacak olsak da...

Taylar, sizden, sizin "farang farang" ayrımlarınızdan, sabah kahvaltısına fare ile başlamanızdan, devamlı gülüp, arkamızdan işler çevirmenizden epey baymıştım. Sayenizde yurdumun yerlilerinin değerini, insandan anlayan hallerinin kıymetini anladım. Pon ve Ton siz ayrısınız, çok severim sizi...


Tüm topraklı, çamur seven arkadaşlarımıza selam olsun.. Bu yazıya daha fazla fotoğraf ve yazı yüklemenin anlamı yok. :) Hepimizin önce özbenlik sevgisine, sonra birbirine daha şefkatli ve hoşgörülü yaklaşmaya, bize yapılmasını istemediklerimizi başkasına yapmamaya ihtiyacımız var. Sonra yeşeririz beraber. Adı da karma, permakültür, tuzluk ne olursa olur. İçeriğine odaklandığımız, birbirimize güvenebildiğimiz, kendimizden ve birbirimizden şüphe duymadığımız, daha etik ve bütüncül, onarıcı işler  ve ilişkiler yaşamak dileği ile.



Kendim için mantram ve uygulamak istediğim hala şudur:

 "Temiz bir sayfada ben bugün başlıyorum. Zorlamadan, yarışmadan, karşılaştırmadan,
cezalandırmadan, takılmadan, dert etmeden..
Test ederek, niyet ederek,
elimden geldiğince tek başıma
ve birlikte''.
Victor Ananias



Ekstra fotoğraflar için Çağlayan Aydın'a, Hayley Joyell Smith'e, Martin Germau'ya, Christian Coors'a, Tayip Demir'e ve şu anda hangi fotoğrafın kime ait olduğunu tam olarak hatırlayamadığımdan, adını unutmuş olabileceğim herkese teşekkür ederim.