11 Aralık 2011 Pazar

Bayramiç'te Yaşam

Buluşma sonrası, Emre ile şimdiye kadar planlı olan yol programımız da bitmiş oldu. Havalar çok sıcaktı, yorgunduk genel olarak ve pek nereye gideceğimizi bilemiyorduk... Mustafa'nın yanında Bayramiç'te rahattık, para durumumuzda pek iyi değildi. Mustafa, Sevil, Filiz, Dilan ve Timuçin ile beraber neredeyse 3 hafta kadar kaldık orada.

Foto: Dilan Yalçın

Mustafa gerçekten çok beğendiğim bir karakter. Hayattan zevk almasını bilenlerden, yanındayken insanı iyi hissettirenlerden. Vakti olunca, inanılmaz güzel yemekler pişiriyor. Yediklerimizin arasında kurutulmuş patlıcanla yediğimiz yemek inanılmazdı mesela. Sonra ondan özenip geçenlerde ben de yaptım, hiç alakasız birşey oldu. Onunki bol soğanlı, sanki şarap soslu et gibi acayip bir lezetti desem tarif etmiş olur muyum acaba?:)

Mustafalar..

Bayramiç'ten kurs dışında bahsetmedim sanırım. Yaklaşık 60 dönümlük bir arazi, 8 ortaklar yanlış hatırlamıyorsam. Ama orada yaz kış devamlı yaşayan bir tek Mustafa var. Permakültür adına gözle görülür sebze bahçesi dışında pek bir uygulama yok. Mıntıka planlaması, yağmur hendekleri, gri su sistemi, kompost tuvalet vs gibi yöntemleri şu an için göremeyeceğiniz bir yer.




Fakat beni en çok etkileyen, ve bugüne kadar gittiğimiz yerler içinde daha iyisini görmedik, yerel halk ile kurduğu ilişki çok güzel. Raşid amca, Ramazan abi ve eşi, Metin abi sık sık Mustafa sayesinde kendileri ile güzel sohbetler ettiğimiz, yerel halktan insanlardı oradayken biz.

Ramazan Abi ve eşi

Ramazan abinin kafa fenerine değinmeden geçemeyeceğim. Bir akşam ateş başında otururken uzaktan bir ampul gördük, bildiğiniz ampul. Yaklaşınca anladık ki bu Ramazan abinin kafa lambası. Ucunu da gömlek cebine yerleştirdiği minik aküye bağlamış, el yapımı kafa feneriyle geziyordu akşam karanlığında. :) Keşke fotoğrafını çekseydik, yaratıcı yurdum insanları..

Mustafa'nın kaz dağlarındaki altın madenleri çalışmalarına karşı yaptığı farkındalık geliştirme süreçleri ve onlarla bir olma halleri de çok önemli.Bayramiç ekibi, yerel halkın ürünleri için yıllık ekonomi yapıp onların ürünlerini satıyorlar. Ve halk kazandıkça bunu altıncılara karşı olumlu aktivizm olarak kullanıyorlar. Mis yani. Ürünlerinin fazlalığı ve bereketi yerel halkın da kendisine güvenmesini sağlamış. Bir de konuşma tarzından, onlarla iyi vakit geçirmeyi sevdiğinden herhalde, Mustafa bir çoklarımız gibi köylülerin görür görmez 'şehirli' sıfatını yapıştırdığı bir tip değil sanki mizacından dolayı. Gerçi ona da uzun bir süre Mustafa yerine İstanbullu demişler:) Zaten yerel halk genelde şehirli yerine nereden gelmiş olursanız olun, İstanbullu olarak adlandırıyor sizi:) Gittiğimiz yerler arasında yine en çok yerel sebze ve meyvayı mevsiminde tüketen yer. Her yerin, her şehirlinin çikolata, kahve, krema gibi zaafları var normal olarak. Mustafa dışarıdan yemek ve mevsiminde olmayan bir sebzenin tüketilmemesi konusunda çok katı. Zaman zaman hiç işime gelmeyen bir durum olsa da bu, çok beğendiğim özelliklerinden birisi. Yerel tohuma verdiği önem, ve herkesin güvendiği bir kişi olmasının yanında, tohum ambarında Victor'un bile tohumlarının olduğu geniş bir alan var. Yerel halk ile de paylaşıyor tohumları. Tohum takas şenliğine gidememiş olsak da, yine Mustafa'nın organizasyonunda gerçekleşen bir etkinlikti bu. Kendisi inşaat mühendisi olduğu için de, çok hızlı ve güzel bir şekilde dönüştürmüş eski yapıları. Kısacası permakültür uygulaması azmış, çokmuş şu aşamada çok önemli değil bence. Adamın gönlü geniş, iyi şeyler yapmak için elinden geleni yapıyor. Herkesi bir arada toplayabiliyor. Altyapı da yetiyor bir şekilde. Mekan ve avlunun enerjisi ya da hep beraber yaptık bunu bilmiyorum, birbirine bağlıyor insanları. Sanırım ekip olarak maddi anlamda birikimleri de var. Yeni bir yer orası da. Bir sürü güzel şey gerçekleştirmek isteyen gelişim aşamasında olan bir yer. Ama gerçekten uygulama anlamında çok güzel buluşmalara ev sahipliği yapan, her şeye açık, bizlerle büyümek isteyen bir yer. Tek başına olduğu için, yerel halktan desteklerle çalışsa da her zaman yanına gönüllü çalışmaya gidebileceğiniz, her zaman kendisinden tohum, özellikle buğday isteyebileceğiniz bir yer. Kısacası kendisine, Bayramiç'e çok inanıyoruz ve güveniyoruz. 

Bayramiç de diğer köyler gibi gençlerin çoğunun köyü terk ettiği, hayvancılığın tükenmekte olduğu yerleden birisi. Orada yaşayan orta yaşlı ve yaşlı insanların iş gücü yetersizliğinden dolayı halleri üzücü. Yine de Ramazan abiler sayesinde, gittiğimiz bir çok yere kıyasla doğru düzgün taze süt bulabileceğiniz bir yer.


Bayramiç'te buluşma sonrası kalırken, sağlık anlamında bir takım sıkıntılar yaşadım. Yol'da kadın olmak üstüne yazılar yazıla bilinir.. Emre ile apar topar Çanakkale'ye gitmek zorunda kaldık ve annemden biraz destek istememiz gerekti. Orada kaldığımız iki gün çok korkunç geldi bize, hem şehir hem de benim durumlardan ötürü. Sonrasında koşarak Bayramiç'e geri döndük. Mustafa babasının rahatsızlığından ötürü onun yanına gitmişti. Sevil güzel yemekleri ile hem tembel bizlere hem de mekana baktı resmen.


Sevil Baştürk Foto: Dilan Yalçın


 Biz Çanakkale'ye giderken çadırımızı toplamıştık, gelince  sınıfta yatıp kalktık; çok keyifli olsa da, kendi çadırına ya da kendi özel alanına çok ihtiyacı olan, ekolojik yaşamaya çalışan bir kokoş olduğumu fark ettim. Sanırım hem alerjilerimin artık zorlaması sonucu, hem de geçirdiğim diğer sağlık nedeni ile keyifsizdim. İlk kez orada, hastane sonrası evimi ne kadar özlediğimi fark ettim. Tek ihtiyacım olanın sıcak uzun bir banyo yapıp, kendi yatağımda, Minör ile beraber birkaç gün uyumaktı... Keyifsizken ben yanımda kimseyi istemeyen bir karakterim. Öyle saklanacak bir odamın, içinde dolaşacağım bir yatağımın olmaması, gündüz yanmak, gece üşümek ve karasineklerin orduya dönüşmesi hali zorladı orada ciddi şekilde beni. Neyse sapıtmış hormonsal triplerimi Sevil, Dilan, Timuçin ve Emrecim idare ettiler. Ben de gitmeli gelmeli de olsa yavaş yavaş kendime geldim orada kaldığımız süre boyunca. Bir gün Sevil bize kıyak yaptı, araba kiralayıp Ayazma'ya gittik. Ayazma'nın cennet olmasını engelleyen mangalcılar yüzünden, Ayazma yolunda başka bir yerde şahane bir rakı ve alabalık ziyafeti çektik. Güzel, hisli, yoğun günler yaşadık beraber. Timuçin ve Dilanın kahkaları ile şenlendik. Sevil ile aile gibi olduk. Kalabalık ateş çemberlerinden bir avuç insan kalmıştık. Kaldıkça kaldık Bayramiç'te bir türlü gidemedik yani..






Foto: Dilan Yalçın

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder