26 Şubat 2012 Pazar

Nam Khong - Wilderness Wildfarm


Mae Hong Son'dan ayrılıp Pai'ye doğru giderken yolda Nam Khong bölgesinde indik. Wilderness'a ulaşabilmek için 1.5 km yokuş yukarı çantalar ile yürümemiz gerekiyordu.. Hemen bir pikap durdu, arkasında bizle beraber 3-5 Thai, ve ayaklarından bağlanmış domuzlar. :( Neyse sağolsunlar bizi  Wilderness'ın önünde bıraktılar. Peter'ın orada olup olmadığını bile bilmiyorduk. İlk başta terk edilmiş bir yer hissi veren ormanda yürümeye başladık, ve karşımıza hemen Peter çıktı. Tavuk kümesi yapmaya çalışıyordu.. Burası 30 yıllık eski bir lodge'muş. Peter Macar, 3 yıldır burada yaşıyor. Biyodinamik tarım ile ilgileniyor. Peter dışında, Alona adlı Rus bir kız da vardı, o da 2 aydır burada yaşıyormuş. Mekan çok büyük, yaklaşık 150-160 dönümlük bir yer. Kocaman bir orman içinde, ana yaşam alanı dışında çevrede bir sürü eski ağaç-ev var. Yapıların tamamı bambu ve tahta birleşimi. Vadinin aşağısında ekili alanlar ve çok güzel bir dere var. Gider gitmez hep beraber çok güzel bir bitki çayı içtik, ve hemen yerleştik mekana.   


Wilderness aslında benim gizlemek istediğim yerlerden biri. Ama bu kadar aylık deneyimlerimizden ve Peter'ın halinden anlaşıldığı üzere, 2 kişi bu kadar büyük bir arazi ile uğraşmak çok zor. Çok fazla yardıma ihtiyaç var. Ve mekanın primitif yaşam şartları, yılanlar ve böcekler herkese göre değil. O yüzden doğanın bu kadar içinde varolmayı çok isteyen insanlar   kalıyor sadece. Yani ben gizlesem de, gizlemesem de doğa eliyor gereken insanları.. Tüm bu ilkel görünen durumları ve takıntılı başak kadını olma halimi dengeleyen aromatik yağlarım sayesinde, hemen tütsüledim odamı, yastıklarımızı falan. Yağlarım her zaman kendimi iyi hissettiriyor.  Bu arada ben hep böcek ısırıkları için tea tree kullanırdım. Tiger balm daha başarılı.
Yerleştikten sonra şöyle etrafımıza baktıkça içimiz çiçek gibi açıldı.. Ağaç çeşitliliği, sincaplar, kelebekler ve inanılmaz kuşlar var, neredeyse 200'ün üstünde kuş türü varmış burada. Daha önce burayı ziyaret eden biyolog bir çift epey kuş gözlemi yapıp listelemişler varolan türleri.




Peter ve Alona'yı çok sevdik. İkisi de çok iyi niyetli, güzel ve sakin insanlar. Ortak yaşam alanında kocaman açık bir mutfak var, ortada dikdörtgen şeklinde bir çukur ve bir kaç kova kılıklı kabın içinde ateş yakıp, burada yemek pişiriyorlar. Oldukça sevimli, ama yemekleri ateşte yakmadan pişirmek özellikle pilav yapmak zor iş. (Peter çok kolay olduğunu söylese de.) Bulaşıklar kül ile yıkanıyor. İlk geldiğimde Alona'nın tırnaklarının içindeki kire kitlenmiştim. Sonra benim tırnaklarım kısa olsa da kül ve ateşte pişen yemeklerin isini çıkarmaya çalışırken aynı kıvama geldi:) Ve sıcak su olmadığı için mekanda bu kirler kolay kolay çıkmıyor. Neyse, kirlenmek güzeldir demek dışında yapacak bir şey yok. :) Ama bulaşık konusunda arap sabunu favorim. Kül de tuvalet gibi yerleri temizlemekte çok başarılı ve sirke tabii ki.. Wilderness'ta fark etmeden 10 aylık ekolojik yaşam deneyimlerimizde ne çok şey öğrenmiş olduğumuzu fark ettik. Diğer yandan da salça, tahin, arap sabunu gibi mükemmel lezzetleri ve gerekli malzemeleri yapmayı öğrenmemiş olmamıza üzüldüm..







Esas yapı, mutfak ve üst katı da olan mutfağa birleşik bir terastan oluşuyor. Güneye bakan bir tepenin kıyısına kurulmuş bir yapı, her yeri açık, manzara çok güzel, aşağıda küçük bir nehir var. Bu vadideki küçük ova da bu araziye dahil.




Sabah saat 6'da güne başlıyorduk, gece 11'de uyumuş oluyorduk. Ben genelde yemek ve temizlik kolu başkanıydım her zamanki gibi, bir de akşam gün batmadan tüm bitkilere su veriyordum. Yemek konusunda çok malzemen yoksa oldukça yaratıcı olabiliyormuşsun onu gördüm. Yemek yapmayı sevdiğimden, keyifli oluyordu Alona ile beraber mutfakta çalışmak. Hatta ocakta bazlama kılıklı bir şey bile yapmayı becerdim, ekmek özleminden. :) Vejeteryan yemekleri ağırlıklı olmak üzere çok güzel yemekler pişirdik ve patlayana kadar yedik. :) Emre de tavuk kümesini bitirdi, kompost tuvalet yaptı, su borularını tamir etti. Elinden her şey geliyor zaten Emre'min. :) 




Kümes

Buğday hasadı yaptık. Peter Meksika'dan getirmiş tohumları. Balıkçı Mustafa'nın buğdaylarından sonra bunlara buğday denemez tabi. :) Buğday kahvesi içtik, ve kahve bağımlısı biri olarak  ben bile çok sevdim. 
BUĞDAY KAHVESİ:
 Buğdayı ayıklayıp güneşte kurutuyorsun önce. Sonra normal kahve kavurur gibi ateşte kavuruyorsun. Sonra öğütücüde istediğin irilikte çek, yine kahve gibi. Pişireceğin zaman bardak başına bir çorba kaşığı koyup önce ateşte hafifce ısıt, kokusu çıksın, sonra da üzerine su ekleyip kaynat. Süzdükten sonra, iç. Hem kafeinsiz, hem de kahve gibi leziz. Ayrıca aynı kahveyi tekrar tekrar kaynatıp içebiliyorsun.

 Buğdayların yanında küçük bir sebze bahçesi var. Turp, lahana, fasulye, mısır, havuç, soğan gibi şeyler ekili. Bunların yanı sıra bol bol papaya, mango, jack fruit, muz, ve ananas ekili. Hiç görmediğimiz çeşitlikte patlıcan var. Yuvarlak şekilde bile patlıcan mevcut.Tüm arazi kurak mevsimde olduğumuz için sanırım, kendiliğinden malçlı gibi. Her yer kocaman yapraklar ile örtülü. Gündüz ve gece arasında çok fazla ısı farkı var. Hatta ilk sabah yağmur yağıyor zannettik, halbuki ısı farkı ve yoğunlaşmadan dolayı sabaha karşı nem çöküyor, ilk kez böyle bir şey gördüm hayatımda.

 Peter

 İnanılmaz lezzetli muzlar yedik. Daha önce hiç muz yememişiz sanırım. Ve Muz hasadı yaptı Emre. Muzlar biraz gelilştikten sonra çiçeğini kesmek gerekiyor. Enerjisini meyvelere verebilsin diye. Böylece daha lezzetli ve tatlı muzlar oluyor. Hasada yakın bir muz salkımı bulunca, ağacı dibine yakın bir yerden kesmek gerekiyormuş. Sonra muz salkımını ayırıp, kesilmiş olan ağacın gövdesini de mümkün olduğu kadar küçük parçalara ayırarak, diğer muz ağaçlarının dibine yığıyoruz. Ağacın çok sulu gövdesi ve kurumuş yaprakları ile birlikte ideal bir kompost-besin kaynağı oluyor diğer ağaçlar için. Kesilen ağacın kenarlarından bazen de gövdelerinden yeni bir muz ağacı çıkıyor, bu döngü 1 yıl sürüyor. Muz o kadar çok ki, sirkesi, şarabı, reçeli her şey mevcut. Nefis muzlar yedik gerçekten. Hatta muzun çiçeğini 1 saat kaynatıp, sonra küçük küçük kesip, soğan ve sarmısak ile soteleyince nefis bir yemek oluyor. İlk kez kahve bitkisi ile tanıştık. Gölge seviyorlarmış. Yılda bir kaç kez ürün alabiliyorsun. Ve tavukların dadanmadığı bir bitki. Wilderness'taki tüm kahveler bebekti. Çok ciciler, büyüyünce beyaz çiçekleri ve kahve keseleri oluşuyormuş. Arazide bir de  susam ekili. Susam bitkisine hiç böcek bulaşmazmış ve yanında yabani ot da barındırmıyormuş. Denemek lazım yabani ot istenmeyen yerde.

Ananas
Kahvecik:)

Yaklaşık 8 gün kalmamıza rağmen çok fazla ilginç şey öğrendik.  Sonra ekibe Ali adlı İranlı biri daha katıldı. Gerçekten çok güzel çalıştık, çok keyifli sohbetler ettik, çok güldük. Arada kalmaya gelen Arjantinli, Alman, İtalyan tatilciler ile de tanıştık. Tüm gezen gençlik, kendi ülke politikalarından ve genel gidişattan şikayetçi. Hepimiz çok farklı ama çok aynıyız. Çok zevkli bir sürü insan ile tanışmak. Wilderness'ta çok merak ettiğim Agnihotra uygulamasını da görmüş ve deneyimlemiş oldum. Erken kalkıp yatmak, bedenime ve zihnime iyi geldi.. Peter'ın sakinliği ve anlattığı güzel hikayeler, rüyalarımıza renk kattı..Ayrıca orada kalmak bütçeye de iyi geldi. :)  Günlük iki kişi yemek ve kalmak dahil 300 baht verdik. Ucuz olsa da buralarda parasız yemek karşılığı çalışmak zor görünüyor. Türkiye iyiydi o açıdan. Daha uzun kalmak isterdik, ama çok fazla merak ettiğimiz yer var. Ve çok gezdik, gereksiz para harcadık. Öğrenmek istediklerimizi öğrenebilmek için vakit, para ve vize işlerini yetiştirmemiz gerekecek. Ama bir arazide en az bir ay kalmadan, yeterince yararlı olamıyorsun.. İşte bugünlerde planlama ve para işlerini ayarlamaya çalışıyoruz.

Buradan Tacomapai'ye geçiyoruz, en az iki hafta da orada çalışmayı planlıyoruz..

2 yorum:

  1. sizi seviyorum =)
    an be an kalbimdesiniz canlarım..selamlar olsun kalplerinize

    didi

    YanıtlaSil
  2. Bizde seni seviyoruz ve öpüyoruz:) Bizim yerimize de tohum bombası yapın:)

    YanıtlaSil