14 Mart 2012 Çarşamba

Tacomepai: Sandot'un Çiftliği

 
Tacomepai, hazır buralara kadar gelmişken görmeden gitmek istedemediğimiz bir yer olarak karşımızdaydı. Türkiye'deyken de hem internet sitesi, hem de daha önce gidip görmüş arkadaşlarımızın tavsiyesi sayesinde aklımıza girmişti ve gidip bakalım dedik. Böyle olunca on gün kadar deneyimleme şansı bulduk Sandot'un çiftliğini. Ayrılırken ise, çalışmak amacıyla gittiğimiz her yerde olduğu gibi, ileride buraya tekrar gelip daha uzun kalmak için söz verdik kendimize..

Wilderness'tan sonra Pai'e geri döndük ve temizlenmek, çamaşırlarımızı yıkamak için burada sadece bir gün kalmayı planlıyorduk, ama bu kasabanın keyfi ve enteresan insanları sayesinde dolu dolu üç gün geçirdik. Üstelik bu sefer kalacak daha da ucuz bir yer bulduk, fakat bu açığı güzel yemekler ve kahveler ile kapatmayı becerdik. 

Çiftliğe ulaştığımızda hafif bir yaz okuluna gelmişiz havası vardı. Mekanda kalan 20-25 kişinin büyük bir kısmı, kişi başı 100 Baht'a yemekli konaklamanın ucuzluğundan ötürü  pansiyon gibi kullanıyor burayı. Şehir merkezine de motor ile 6 km. Bir sürü gezgin çalışmaktan ziyade konaklamaya gidiyor yani Tacomepai'ye. . Bizim dışımızda iş öğrenmeye gelenler de vardı tabi, geri kalanlardan da isteyenler gündüzleri yardım ediyordu. Akşamları da  ateş başı sohbetleri ya da şehire iniliyordu.


Tacomapai'nin sahibi Sandot bizimle değil, kendi ailesi ile yemek yediği için mutfak ve genel akış biraz aksak. Bazen akşam ya da öğle yemeğinin olmadığı oluyordu. Biri pişirirse yemek var, yoksa yok. Yani günlük yemek ve temizlik işleri için bir iş bölümü olmaması en büyük sıkıntımızdı açıkçası. Ama Sandot da şikayetçi bu durumdan. Hostel halinden çıkmak istiyor, fakat bu durumun maddi getirisi de inkar edilemez. 


Gittiğimizde oranın akışı ile ilgili bilgi de verilmedi. Yani çok rahat gezginlerin gittiği bir hostel hissi var genel olarak. . Mutfak tezgahının üstünde gezinen tavuklar, etrafta kimi gezginlerin bıraktığı piller ve diğer çöpler, ayrıca tuvaletlerin pis olması gibi durumlara odaklandım bir süre. Bulaşıkları da herkes kendisi yıkıyor; bu iyi birşey tabi, ama hijyenik açıdan şüphe yaratıyor. Deterjan olarak kül, bulaşık süngeri olarak da kabak lifi kullanılıyor.


Yemek pişirmek de kolay olmuyor o kadar kalabalığa. Kimi vegan, kimi vejeteryan, kimi 'raw food'cu, kiminin gluten, kiminin laktoz alerjisi var.. Yani zor durum. :) Bu kadar küçük yaşta laktoz ve gluten alerjisi sıklığı da düşündürücü.. Yine de çoğunlukla yemek ve mutfak işleri ile ilgilendim; İspanyol kızlarla eğlenceli yemekler pişirdik.


Bu arada ateşte yemek pişirmek gerçekten zor çünkü yemek yaparken bir yandan da ateşi sürekli kontrol etmek gerekiyor. İki ayrı ocakta iki yemek yapıyorsan, yemeği yakmamak ya da zamanında pişirmek stresli olabiliyor. Acil zamanlarda Emre çok destek attı ateş konusunda.

Ocaklar


Diğer yandan mekanın bir yandan hostel görevi görmesi nedeniyle, çok tatlı insanlarla tanışma fırsatı yakaladık. Daha önce hostel diye gelen, ama sonra her sene pirinç hasadına yardım etmek için düzenli gelmeye başlayan insanlar var mesela. Bir kez pirinç hasadına şahit olsanız princin bu kadar ucuza satılmasının nasıl bir haksızlık olduğunu anlarsınız diyorlar.  Beraber çok eğlendiğimiz oldu. Japon komününü (Moon Village) ziyaret ettik, bir kaç kez şehirde beraber yemek yedik, ateş başında bir sürü yol hikayesi dinledik. Bizim gibi ekolojik çiftlikler gezen diğer insanlardan yeni yerler öğrendik. Hayatımızda ilk kez Estonyalı biri ile tanıştık mesela. Hiç sebze yemeyen,  fakat  Tacomepai gibi organik çiftlikleri gezen Amerika'lı genç Joe'yu tanıdık. Her gün gidip köyden kızarmış piliç alıyordu kendine. :)


Mekan çok kalabalık olduğu için 'Art House' olarak isimlendirdikleri dört tarafı açık, iki katlı ahşap bir yapıya yerleştik. Aynı zamanda sabahları yoga yapılan bu çatı altını iki kişiyle paylaşmak durumunda kaldık, ama bu sayede her gün düzenli yoga yapmış oldum. :) Masaj ve Akroyoga da yapma fırsatım oldu. Ve tabi ki yine harika kuş sesleri ile uyuyup uyandık. 


'Art House' ve yatağımız


Gündüz ile gece arasındaki sıcaklık farkı da inanılmaz; gündüz yanıyorsun, gece donuyorsun. Kuzey Tayland'ın iklimi böyle; gece ile gündüz arasında epey ısı farkı var, ve güneydeki kadar çok rutubet yok. Ama normal olarak kurak (sıcak) mevsim başlarken bu ısı farkı azalıyor, her gün biraz daha ısındığımızı hissediyoruz ve hava ısındıkça hayvan çeşitliliğinin arttığını gözlüyoruz. Bazen oldukça ürkütücü olabiliyor, kobra bile gördük. Çeşitli sıkıntılar yaşamama ve seçtiğimiz yolu zaman zaman sorgulamama rağmen Tacomapai'de keyifli ve öğretici zamanlar geçirdik.

Tacomapai'nin hikayesi ve Sandot'un yaklaşımı:

   Tacomapai, (Takom, Sandot'un babasının adıymış.) 20 yıl öncesine kadar tamamen çıplak bir pirinç tarlasıymış. Sandot ise burayı 20 yıl önce ormanlaştırmaya başlamış. Ağırlıklı olarak da mango ekmiş ('cash crop' olarak). Fakat bu iş maddi açıdan çok dengesiz ve belirsiz olduğu için, mangodan para kazanma fikrinden zamanla vazgeçmiş. Yani şu anda sebze bahçesi olarak hazırladığımız toprak, eskiden pirinç tarlası, şimde de mango ağaçlarının gölgesindeki küçük alanlar. Önce toprağı hafifçe çapalayıp, üzerine prinç kabuğu serpiyor ve toprağa karıştırıyor. Sonra 1/500 ölçeğinde sulandırılmış EM spreyliyor. Sonra su bastırıyor ve bir gün bekliyor. Sonra üzerine soya fasulyesi kabuğu serpip, onu da EM ile beraber toprağa karıştırıyor ve ekime hazırlıyor böylece. En son, bahçeye gölge yapan mango dallarını kesiyor ki fidanlar güneş alsın. Kesilen dallar da kömür yapmak için kullanılıyor. (Emre'nin notlarından.)
SANDOT

''YOU DON'T ALWAYS TAKE FROM NATURE,
YOU HAVE TO GIVE ALSO,
WE GIVE.''


 Permakültür'ü 4 yıl önce çiftliğine gelen  bir yabancıdan duymuş Sandot. Sonra kitabı alıp okumuş, ve çoğunu uyguladığını fark etmiş. Sandot dünya tatlısı, gözlerinin içi ışıl ışıl bir adam.  Annesi de çok şahane bir kadın.   Her öğlen, sınıfta 1 saat boyunca kendi uyguladığı tarım tekniklerini, permakültür ilkelerini ya da o güne özel teknik bir konu anlatıyor ve isteyen ücretsiz katılıyor. Bu açıdan çok geliştirici, konu ile ilgisi olmayan kitle de bazen katılımcı olabiliyor. Arazi gerçekten çok büyük, her tür organizasyon ve buluşmaya ev sahipliği yapabilecek altyapı ve kapasitede. Sınıfı, kütüphanesi, ve çok fazla konaklama seçeneği var. Kerpiç, bambu-tahta birleşimi bir çok yapı var. Her evin önünde küçük bir sebze bahçesi var ve evler birbirine yakın değil, her evin kendi alanı var, bu da çok güzel. Tek sorun sebze bahçelerinin ana mutfağa uzak olması.  Mutfağı çok önce yapmış ve o da hata yapmışım diyor ve mutfağın yerini değiştirmeyi düşünüyor. Orada sabit olarak yaşayan en az 6-10 kişi olsa, her evin zone 1 alanında her şeyi halletmek mümkün olacak. Yani Sandot'un yaptığı işlere destek atacak kalıcı insanlara ihtiyacı var.

Biz oradayken yapılmakta olan kerpiç/bambu yapı.
Ed ve Laura, hem kendileri kalmak, hem de nasıl yapılacağını öğrenmek için bu yapıyı Tacomepai'ye bağışlamışlar.

 Evlere örnek

Sınıf

Sandot'un Tacomepai ve diğer ormanlaştırma projeleri diğer köylüler için çok anlaşılır olmamış ve uzun süre mücadele etmişler. Çok fazla turist gelip gittiği için, Sandot'u paragöz olmakla suçlamışlar. Orman yangınları konusunda köylüler ile yaptığı bir tartışmada tek gözünü kaybetmiş. Fakat zamanla turistlerin markete plastik torba yerine bambu sepet ile gitmeleri (ki artık köylüler de plastik torba kullanmaktan vazgeçmeye başlamışlar), onların da bambu kurslarından ve alışverişlerden  para kazanması sonucu biraz yumuşamışlar.



Bizim de katıldığımız, bambudan sepet, bardak, tabak ve kaşık yapma atölyesinden. Bambudan neler neler yapılmıyor ki? 


 2 yıl önce, kurak dönemde köyün tüm suyu bitmiş. Tacomepai'de ki 20 yıllık  ormanlaştırma çabaları sonucu, arazinin kuyuları ve göletleri su ile doluymuş hala. Sandot suyu köylüler ile paylaşınca, iyi işler yaptığına güvenmeyi öğrenmek zorunda kalmışlar. Sandot çiftliğin yakınlarındaki çok büyük bir arazide, orman bakanlığı ile ortak çalışma içerisinde ormanlaştırma projesine başlamış. Tam tarlaların bitip, ormanın başladığı noktada. Köylüler her yeri olduğu gibi burayı da sürekli yakıyorlar.(Ayrılmadan önceki gün, köylülerin kendi arazilerinde yaktığı alanlar yüzünden, neredeyse Tacomepai da yanıyordu, zor durduruldu.) Ormanlaştırma projesinin ilk ayağı oradaki nehri canlandırmak. Sandot arka arkaya 3 tane barajcık yapmış. Dördüncüsüne biz de yardım ettik. Yılın en kurak dönemi olan bu günlerde, barajlardaki su seviyesi 1 metrenin üzerinde.  Bu proje sadece ağaçlandırma projesi de değil, ormanın bittiği yerdeki büyük araziyi bağış karşılığında satın alıp, köylülere hem maddi hem de manevi açıdan bir gıda ormanı oluşturmayı planlıyor. Bu proje için çalışacak uzun süreli gönüllüler arıyor. Hemen yakında, etrafına muz ağacı dikmeye başladığı bir kulübede kalacak bu gönüllüler. 
Tacomapai'nin yavru domuzları. Ayrıca çok sayıda tavuk, tavşan, ördek, kedi ve köpek var:)


  Geceleri 22:30'da yatıp, neredeyse 9 saat uyuyorduk. Orman yangınları yüzünden havadaki karbondioksit miktarının patlamasından olduğunu söylüyor Sandot. Genelde mutfakta çalıştım, akşamüzeri de bitkilere su verdim. Bir sürü jackfruit ve tamarind ağacı ektim, çok mutluyum. Emre prinç kabuklarını ayırdı, sebze bahçesi yaptı, baraja yardım etti, ateş yakamayan gençlerin hayatını kurtardı. :) Beraber yeni yapılan eve sıva yaptık.

Yapılmakta olan kerpiç/bambu evden başka bir görüntü.


Sandot Emre'ye temmuz ayında yapılacak Permakültür kursu için eğitmenlik konusunda yardım etme teklifi etti. Zaten kuzeylerde öğrenilecek o kadar iş var ki, buralara geri gelip uzun süre kalmamız şart gibi görünüyor; kaldı ki Sandot'u ve Tacomepai'yi de çok beğendik. Topluluk yaşamı konusunda daha çok organize olmaya ihtiyacı var sadece. Bunun için de her yerdeki gibi daha çok sabit yaşayana ihtiyacı var Sandot'un.


Emre, bambu ustası en iyi arkadaşı Dee ile birlikte. :)


   Tacomepai sonrası, Elizabeth (çok keyifli muhabbet bir kız, Yunanlı) ile beraber otostop çektik Chiang Mai'ye gitmek için. Duran ilk araba bizi direk Chiang Mai'ye götürdü. Burada bu tür işler çok güvenli. Bizi pikabına alan adam, sık sık durup, 'yemek yemek ister misiniz, yoruldunuz mu?' gibi sorularla bizle ilgilendi. Böylece 300 Baht cebimizde kalmış oldu. Chiang Mai'ye gidip patlayana kadar yemek yedik, masaj yaptırdık, yine çamaşırlarımızı yıkadık, yıkandık. :) Ertesi sabah erkenden kalkıp Pun Pun'a gittik..




Not:
Aslında daha derli toplu, düzgün ve planlı bir şekilde yazmak istiyorum. Ama tecrübelerimizi fazla vakit geçirmeden yazmazsam çok birikiyor ve yetişemiyorum. Bu kadar uzun yazıları da kim okur merak ediyorum açıkçası. :) Bir ara yerleşik yaşama geçebilirsek, oturur tek tek okunması daha kolay bir hale getirmeye çalışırım. Şimdilik idare edin..



2 yorum:

  1. valla ben keyifle okuyorum, uzun uzun yaz iste ne guzel :)

    YanıtlaSil
  2. daha nasıl derli toplu olabilir ki. sen yaz yeter ki (burak)=)

    YanıtlaSil