7 Şubat 2012 Salı

Chiang Mai

    Hızlı yolculuk ettiğimizde, Kızılderililere göre ruh bedene yetişemezmiş. Kızılderililer seyahat ettiklerinde sık sık yolda oturup, ruhlarının bedenlerine yetişmesini beklerlermiş.. Bizim de ruhlarımız bedenlerimize Chiang Mai'de yetişti sanki. İlk kez orada ruhen, bedenen olduğumuz yere varabildiğimizi hissettik.
   Chiang Mai, çok güzel bir yer. Eski kale içinde kaldık. Aslında bir o kadar da turistik bir yer. İnsan çok saçma bir varlık. Bir yandan her şeyin birbirine benzemesine, tek düzeliğine, ve globalizme laf ediyor, diğer yandan bilmediği, görmediği, alışık olmadığı bir yerde panikliyor. Ben oldukça paniklemişim Bangkok'ta. Üstelik çok güvenli, mis gibi bir evde kalıp, her konuda yardımcı olan bir arkadaşımızın yanındayken.. Trafik, yemekler, kokular.. Sık sık, 'burası böyle ise Hindistan nasıl acabaa?', dedim. Sanırım Bangkok'tan değil de, Hindistandan korktum. :) Çok komik..
Halbuki Chiang Mai, bildiğiniz Avrupa gibi. Tertemiz, sokak hayvanlarının hali iyi. Yabancı turist bolluğundan, her şeyi bulabileceğiniz, cici cici barların, kafelerin olduğu bir yer. Ve turistik olduğu için de pahalı tabi ki. Orada kendimi çok iyi hissedince kızdım kendime. Hem çeşit, istiyorsun, yereli görmek istiyorsun, hem de bildiğin dünyaya yakın bir şeyler görünce kendini iyi hissediyorsun diye.. Neyse işte, insan olma halleri..

  Chiang Mai 'de gerçekten çok iyi vakit geçirdik. Önce iki kişi 300 Baht'a bir oda bulup, yerleştik. Sonra para durumunun zorlaması sonucunda, iki kişi tek kişilik yatağı olan bir odada 200 Baht'a yerleşince hayat biraz ucuzlar gibi oldu. :) Burası öyle Hindistan için anlatıldığı gibi çok da ucuz bir yer değil. Özellikle ekim ile mart ayları arasında, yani turistik sezonda. İki kişi günlük 1000 Baht, yani yaklaşık 50 TL harcıyoruz şu anda. Ama öyle bir paramız yok aslında, neredeyse yarı yarıya indirmemiz lazım harcamalarımızı. Tüm bu para hallerinden dolayı, masaj okulu, masaj terapisi almak biraz lüks kaçıyor şimdilik. Her yerdeki gibi, paran varsa her şey mis. Yine de Thailand'da her bütçeye, ve keyif haline göre seçenekleriniz var.

Seda'dan sonra, Chiag Mai'de Işıl ile buluştuk. Böylece dört kişi olduk. :) Ama kalabalık olmanın, yemek ve yol masraflarını paylaşmak anlamında kolaylaştırıcı yanları var. Işıl'ı Hızır'dan tanıyoruz. Yaklaşık 5 yıldır görüşmüyorduk. O da 3 aydır Thailand'da tek başına geziyor. Süper yol hikayeleri dinledik. İlk Chiang Mai'ye vardığımızda Emre uyurken, biz üç kız bar'da bira içip, tipik kızlar şeklinde özellerimizi hemen paylaştık birbirimiz ile. :) Bir sürü tatlı insan ile tanıştık. Keyifliydi çok. Güzel vakit geçiriyoruz  dördümüz.



Ulaşım ve gezmek çok pahalıya geliyor tuk tuk, taksi ve diğer ulaşım yolları ile. Chiang Mai'de motor kiralayınca günlük 140-200 baht arası hayat oldukça  kolaylaştı ve ufkumuz açıldı bir anda.. Şehir merkezine takılı kalmadık. Ucuza bol bol gezmiş olduk Emre ile. Böylece istediğimiz zaman yalnızca vakit geçirebiliyor da olduk. Sırt çantalarımız ile motora atlayıp gezebilsek, dağlarda çok ucuza bir sürü kalma şekli de varmış, onu gördük. Şehirde trafik çok korkunç. Arabalar hiiç ilerlemiyor. Motorla aralardan yılan gibi kıvrıla kıvrıla gidiyorsun. Bilgisayar oyunu gibi. Bizim Köklü ailesinin buralarda motor kullanmayı neden sevdiğini de anlamış olduk. :) Ama oldukça güvenli yollar. Trafik kilitlense de, kimsenin kimseye bağırdığını, yolunu kesip sıkıştırdığını, vs. görmedik. Türkiye'de ne çok öküz var diye düşünüyor insan.. Yani kısacası ilk şoku atlatınca, ne kadar güler yüzlü, rahat ve yumuşak bir ülkede olduğunu anlıyor insan. Bir de bizim başımıza ne gelirse gelsin, danışabileceğimiz Doğa gibi bir arkadaşımız var, uzun süredir buralarda. O yüzden daha da bir rahat ve huzurluyuz sanki.. Arada komik komik adrenalin dolu maceralar da atlatmadık değil tabi:)
 Kız başına gezmek de kolay görünüyor. Gece tek başıma yürürken kimsenin laf attığını, rahatsız ettiğini görmedim. Sadece ara ara güler yüzleri ile kazıklamaya çalışıyorlar seni. Ama fiyatlara alışınca, neyin ne kadar olması gerektiğini de biliyor oluyorsun.


Doi Suthep tapınağını, orkide bahçeleri, bir arboretum, ve şelalelerde gezdik Emre ile. Şelale şehrin içinde, muhtemelen Ankara'nın Eymir'i gibi bir yer. Ama bize yedi göller gibi kocaamaaan bir ormandaymışız hissi geliyor hep. İlk Banyan ağacımızı da görmüş olduk bu arada. :) Burada doğa inanılmaz.. Ve sık sık daha hiç bir şey görmediğimizi hatırlatıyoruz birbirimize. Oldukça heyecan verici. O kadar çok resim var ki, öyle rastgele bir şeyler ekleyebiliyorum. Tek tek seçmek ayrı bir mesai. Küçük bir foto makinesi almıştık, taşıması kolay olsun diye. Ama eski güzel lensli foto makinemizi taşımaya üşenmemiş olsaydık, inanılmaz kuş ve bitki çeşitliliğini resmetmek daha kolay olurdu..












Yazılacak çok şey var aslında. Yemek durumları gıcık biraz. Bir kaç sene önce gelseydim çok memnun olabilirdim, ama şimdi her şeyin için de soya sosu, kızartma, şeker, MSG denilen katkı malzemesi olduğunu bilmek ve tadını almak, sinir. Meyveler mis olsa da, nerede nasıl yetişiyor acaba? Tüm öğrendiklerimiz hayatımızı kolaylaştırmaktan çok zorlaştırıyor bazen. Her yemeğin içinde soya sosu, hindistan cevizi sütü, köri, kişniş ve limon otu var. O yüzden lezzetliler, ama ne yediğini anlayamıyorsun. Chiang Mai'de harika bir vejeteryan lokantası bulduk. Kendi ürünlerini kendileri yetiştiriyorlar, MSG kullanmıyoruz yazıyor. Muhteşemdi yemekler.. Ama sokakta yemek yemediğin sürece, hayat pahalı. Sokakta da neyin için de ne var anlamıyorsun. Sebze zannettiğin bir şeyin içinde böcek olabiliyor:)

Bir diğer konu, inanılmaz bir plastik tüketimi. Ben böyle şey görmedim. 2 cm.lik bir yiyecek için, 15 cm.lik plastik poşetler var. Suların ağzı da ekstra plastik bantlı. Görmeniz lazım, biraz anormal. Sokaklarda çöp tenekesi falan yok, aynı bizim ülkedeki gibi. Kuzeye çıktıkça, insanların zenginlik seviyesi, ve hayvanların durumu iyileşiyor sanki.. Yine de bizi görünce yerel halkın gözleri parlıyor, dolar olarak görünüyoruz.. Avrupa'lı turistlere çok ucuz geliyor buralar tabi. Adım başı fil turu, bir şey turu var. Turlar bize çok turistik ve pahalı geldiğinden, öyle durumlara dahil olmuyoruz. Motor ile geziyoruz gezebildiğimiz kadar. Emre de çok keyif alıyor motordan.

Bazı yerler, Türkiye'deki gibi bir anda turist akımına uğramış. Ve yavaş yavaş yerel halk bizim Antalya yerlileri gibi 'para ver para, gerisi önemli değil', şeklinde.. Ama burada Türkiye'deki gibi inşaat içinde yaşıyormuşsun gibi bir his yok. Çok şükür, daha yol çalışması, vs. gibi pis durumlar ile perişan olmuş bir dağ, orman görmedik.. Sadece Bangkok'ta kanalların içine tuvalet atıkları, plastik çöpler, hayvan ölüleri, yüzen ve bulaşık yıkayan insanlar gördük. Bangkok dışında sokakların bok koktuğunu da görmedik..







Uzun zamandır böyle paralı turist gibi gezmediğimiz için, bazen çok amaçsız hissediyoruz kendimizi. Türkiye'de çalıştığımız eko mimari kursunda edindiğimiz bağlantılar sayesidne, uzun zamandır yazıştığımız, Pun Pun adında, permakültür ve doğal mimari gibi güzel işler yapan bir yer ile yazışıyorduk. Hatta bize davetiye gönderdiler. Son yazışmamızda, bütçemizi aşan günlük belli bir miktar para talep ettiklerinden bahsedip bahsetmediklerini sordular, biraz sinirimiz bozuldu. Türkiye'deki gibi kolay ve öğretici olamayacak sanırım, gönüllü yaşam ve buradaki yolumuz.. Bir kaç yer ile daha yazıştık, haber bekliyoruz. Tacomapai en ucuzu gibi görünüyor şimdilik. Ama ne öğreneceksek daha yerel, daha turistlere yönelik olmayan, minimal yerlerden öğreneceğiz gibi. Bakalım, umuyorum ki yavaş yavaş yolumuzu bulacağız..

Şu an Pai'deyiz. Burası için ayrıca yazacağım. Bugün bu diyarlardaki ilk dolunayımız. :) Ay bile değişik sanki. :) Türkiye'de ayın yüzü, gözleri bize doğru düz bakar, burada ay kafasını sağa çevirmiş gibi yan bakıyor, desem bir şey anlaşılır mı acaba? :)

Şimdilik böyle işte; keyifliyiz, şaşkınız, heyecanlıyız, meraklıyız ama huzurluyuz ve sanki çok özgürüz.. :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder