6 Ağustos 2012 Pazartesi

Java: Jakarta'dan Yogyakarta'ya

Bukit Lawang'dan yine komik, tıkış tıkış bir halk otobüsü ile Medan havaalanına vardık. Vize ve hastalık durumları olmasa, kara yolu ile geçmek istediğimiz Sumatra'ya veda edip, hayatımda gördüğüm en atmasyon havaalanlarından birinden geçerek, Jakarta'ya uçtuk.

Böylece Java adasına varmış olduk. Arkeoloji okurken antropoloji derslerinden tanıdığımız,  insan evrimini açıklayan en önemli bulgulardan 'Java Man'in (Pithecanthropus erectus ya da Homo erectus) vatanına ayak bastığımızı bilmek ayrıca keyiflendirdi.



Java Man


Java dünyadaki en kalabalık adalardan biri. Nüfusu 135 milyon. Başkent Jakarta ise ülkenin en kalabalık şehri. Sık sık okuduğum şehir yorumlarında, birçok gezgin Jakarta'yı Durian meyvesine benzetiyor. Durian kadar  büyük ve kötü kokulu bir şehir çünkü. Havaalanından gece saatlerinde çıkmış olmamıza rağmen, korkunç bir trafik bekliyordu bizi. 


Trafik yüzünden gıdım gıdım ilerlerken, ellerinde ukuleleleri ile ailecek müzik yapıp, duran arabalardan para isteyen bir sürü insan gördük. Sadece iki gün geçirdiğimiz Jakarta'da da, anladığım kadarı ile tüm kozmopolit şehirler gibi zengin ve fakir arasında ki uçurum çok fazla. Sumatra'dan sonra gökdelenler, asfalt yollar falan bir garip geldi. Sumatra üvey evlat resmen. Uzakdoğu Asya'nın en popüler ve turistik aracı tuktuklar. Tayland'daki tuktuk çılgınlığının aksine Sumatra'da bol bol becak vardı, Jakarta'da ise Tayland'dakinden biraz daha farklı tipte tuktuklarla karşılaştık yeniden. Bemolar ise her yerde farklı tipte, genelde arkadan binilen küçük kamyonetler (ya da büyük tuktuklar). Sevimli gözükseler de, inanılmaz gürültü çıkarıyorlar ve egzoz dumanına boğuyorlar tüm şehri. Tayland'dakiler ne kadar temiz ve sessizmiş..



Neyse, sonuç olarak Jakarta şehir merkezine vardığımızda oldukça geçti saat. Buranın Khao San'ı olan Jalan Jaksa'ya gittik. Bangkok'taki Khao San kadar haraketli olmasa da, reggae barlarında çalan canlı müzik guruplarının kalitesine inanamayarak, bir oda aradık. Sumatra'da 40.000 rupi'ye oda bulabilirken, bu sokakta bulabildiğimiz en ucuz oda 90.000 rupi idi (yaklaşık 18 tl).



Jakarta'nın farklı yüzleri, fotolar: http://www.travelvivi.com

 Ertesi sabah erkenden gidip bir sonraki sabaha tren bileti aldık, ve tüm günümüz gökdelenler arasında sıcaktan pişerek, alışveriş merkezlerinde fotoğraf makinesi arayarak geçti. Her sokakta bir sürü AVM olmasına rağmen hiç makine bulamadık. AVM'lere girince ülke, mekan birbirine giriyor. Alışveriş merkezleri her yerde içindeki dükkanlara kadar hemen hemen aynı ve sıkıcılar. Tüm günümüz böyle fotoğraf makinesi peşinden geçti gitti. Görmek istediğimiz hiç bir yere gidemedik, eski şehir merkezi olan Kota gibi mesela. Sonunda şehrin bir ucunda, alakasız  bir sokakta fotoğraf makinesi bulduk, 200 dolara bir makine aldık. 400-800 dolar arası nefis makinelere gözümüz gitti, geldi. Elektronik eşya fiyatları aşağı yukarı Amerika fiyatarı gibi, bizim ülkeye kıyasla ucuzca. Ama 200 dolar bile gereksiz bir masraftı bizim için. Neyse sonuçta yeniden makinemiz oldu.

  Jakarta o kadar pis ve gri ki, insanlar göz damlaları ile geziyorlar.  Klasik insan kafası, kendi ellerimiz ile saçma sapan sorunlar yaratıyoruz. Esas sorunu çözmek yerine, göz damlası gibi gereksiz ürünler üretip, birilerine para kazandırıyoruz. İnsanların bir kısmı maske ile geziyor Endonezya sokaklarında. Gerçekten nefes alması bile zor bir yer. Bu kadar sıcak tropik bir iklimde beton ve asfalt iyice soluksuz bırakıyor insanı. Odaya gidip yüz yıkanınca leş gibi simsiyah egzoz akıyor yüzünden. Jakarta'nın yerel halkına içki içmek haram olduğu için, gençlik kendini ectasy'ye vurmuş.. Yine de bu kadar çok sosyal ve maddi baskı olan yerlerde hayatın karikatür gibi olmasından dolayı, grafiti, müzik gibi ifade yöntemleri istenilenleri anlatma biçimi olmuş. Gerçekten çok güzel şeyler gördük bu anlamda, resmedemesem de.

Ertesi sabah çok erken saatteydi trenimiz, o yüzden kalmaya para vermemek için bir kafede sabahladık. Burası da o kadar kalabalık bir şehir ki, sokaklar İstanbul gibi her saat insan ile dolu. Sabah beşte tren garına trafikle cebelleşerek gittiğimizde, tek beyaz insanlar olarak çok ilgi çektik yine. Geneli sakallı, takkeli, minicik kızların bile her yeri örtülü Müslüman popülasyonu manzaraları vardı garda. Kolsuz t-shirt ile yürümek biraz zor oldu bakışlardan. Yine de güler yüzlü sayılırlar, takkeleri ve upuzuun sakallarına rağmen.. Pislik, aralıksız yere tükürenler, bağırış, çağırış, değişik ezan sesleri ile beklerken tren gelmek bilmedi. Bizim ülkede beğenmediğiniz tüm şehir sorunlarını bir kaç kere çarpın, alın size Endonezya şehir yaşamları..

  Jakarta Pasar Senen Tren Istasyonu by morminor
Jakarta'da tren beklerken garda biraz ses kaydı yaptı Emre, sizinle de paylaşalım dedik. 

 Uzakdoğu'da her zaman upuzuuun bir sırada beklerken, turist olarak öncelik bize veriliyor. Herkes saatlerce beklerken, görevliler bizi çağırıyorlar, hep en az sıra bekleyen biz oluyoruz. İşime geliyor olsa da, sinir oluyorum. Bizim ülkede de gereksiz bir yabancı sempatizanlığı vardır, ona da uyuzlanıp dururum. Endonezya'yı çok sömürmüş olsa da beyaz ırk, (özellikle Hollanda ve Portekiz'liler) hala üstün olan beyaz olan gibi yani, bir acayip..  

Yine de her zaman havaalanları, tren ve otobüs garlarından insan manzaraları izlemek keyifli oluyor..






Yogyakarta trenimiz tabi ki geç geldi. Endonezya'da size yolculuk için söylenen kalkış saatlerine kesin en az 1 saat eklemek gerekiyor. Varış saati ise tamamen belirsiz. Bir yere vaktinde vardığımız olmadı hiç. Tren yolculuğu sanki sonsuza kadar sürdü. En ucuz olan trene binmiştik. Klima falan beklemiyorduk zaten. Tren vagonunun bir tarafındaki pencereler hiç açılmıyor, diğer tarafta en üstte minicik camlar var. Zaten çok sıcak olan bu havada, iyice bir sera etkisi  içinde yolculuk ettik gibi oldu. Kısa süre içinde vagonlar tamamen çöp içinde kaldı. Her kadının kucağında bir sürü çocuk, bağırış, çağırış içinde fakir insan manzaraları.. Yerde yatanlar, acayip kokular falan. Yolda giderken ekilmemiş tek bir alan görmedik. Sumatra'dan, Java ve Bali'ya kadar her yerde ya barınaklar, ya prinç tarlaları var.  Özellikle Java'yı kara yolu ile boydan boya geçtik ve insan eli ile dümdüz olmamış tek bir boşluk görmedik.



Yogyakarta'ya vardığımızda akşam olmak üzereydi.. Trenden çıkıp kendimize gelmek için bir yerlerde soluklandık ve Couch Surfing'den bulduğumuz, evini paylaşacağımız çocuğun evine vardık.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder