Yogyakarta'da gamelan festivalinin başlamasını beklerken Borobodur tapınağını görmeye gittik. Evinde kaldığımız Ardian sayesinde, az trafikli yollarda, altımızda dereler, şelaleler olan köprülerden geçerek, Emre, ben ve Eric, Borobodur'un olduğu bölgeye vardık..
Ardian bize rehberlik edip, geri provaya döndü. Biz de bir şeyler atıştırdık, kendimize kişi başı 25.000 rupi'lik bir hostel bulduk. Temiz yatak, ortak ama güzel banyolu bir yurt odasında, üçümüz aynı odayı paylaştık.. Bol bol sohbet, muhabbet sonrası erkenden yattık gün doğuşuna kalkabilmek için.
Eric enteresan bir karakter; annesi İranlı, babası Çek, kendisi doğma büyüme İskoçyalı. :) Altı dil biliyor ve uzun zamandır yolda, Türkiye'de de epey vakit geçirmiş. Tanıştığı Avrupalılar'a İskoç'um, Endonezyalılar'a İran'lıyım diyor. :)
Yol hikayeleri için, bakınız: http://tchecossais.blogspot.com/
Yol hikayeleri için, bakınız: http://tchecossais.blogspot.com/
Sabaha karşı dört gibi kaldığımız hostelden çıkıp, üçümüz aynı motorda donarak gün doğuşunu izleyeceğimiz tepenin eteklerine gittik. Bana kızgın gelen değişik ezan sesi ve harika kuş sesleri içinde tepeye tırmandık.
Bir sürü insan, tepede bizim gibi günün doğmasını bekliyordu.. Tabi herkesin elinde ayrı bir havalı fotoğraf makinesi..
Biz şanslı insanlarız, çok sevdiğim arkadaşlarımla beraber bir çok günü, dağ, bayır ve güzel koylarda doğurma fırsatı buldum bu yaşıma kadar. Eş, dost ile ayrı bir keyfi olsa da, bu sefer hiç tanımadığım insanlar ile, sessizce günün ışıklanmasını beklerken içim ayrı bir güzel, sevinçler ile doldu. Güneş tüm canlıları fark gözetmeksizin aydınlatıyor işte, hepimiz bir ve aynıyız ne güzel diye düşünüp dururken, yanımda hiç tanımadığım onca turist de aynı şeyi düşünüyormuş gibi, bakıp gülümsüyordu birbirlerine; herkesin gözler parıl parıl, misti yani.. Özellikle her yeri güzel gülüşleri ile aydınlatan Japon çoğunluğu vardı. Ben bayılıyorum zaten sebebi ne olursa olsun herkesi bir araya getiren beraberlik hallerine, içten içe büyük kelebeklenmeler yaratıyor karın bölgemde . Yani gün doğuşu, gördüğümüz tüm tapınaklardan daha keyifliydi.
Gün yavaş yavaş aydınlandı, altımızda Borobodur'un stupaları ve yanardağ, arkamızda dolunay, nefisti..
Gün doğuşundan sonra eğlenceli patikalardan geçerek, hızlı bir kahvaltı sonrası Borobodur'a gittik..
BOROBUDUR
Borobudur UNESCO tarafından koruma listesinde olan bir tapınak, UNESCO el atınca giriş ücreti her yerde iki katına çıkıyor.. Yanılmıyorsam adam başı 150.000 rupi idi giriş ücreti. Yani yaklaşık 40 TL, Endonezya için hiç ucuz sayılmaz ama yerel halka bedava tapınak girişleri. Öğrenciyseniz yarı fiyatı ödüyorsunuz. Bizim pasaportlar elçilikte vize uzatımını bekliyordu, Emre'nin nüfus cüzdanı da motor kiraladığımız yerdeydi. Ben nüfus cüzdanımı öğrenci kimliği gibi yutturmaya başardım.
Bizim ülkede de hala üniversite kimliğimi 30 yaş hali ile yedirebiliyorum öğrenciyim diye, minik insan olma avantajlarını seviyorum yani..
Kısacası yanınızda ne olduğu fark etmez, bir kimlik bulundurursanız, indirimden yararlanabilirsiniz. Tapınağın hikayesini uzun uzun anlatmayayım, çok fazla yazılı kaynak var.
Bakmak isterseniz :http://en.wikipedia.org/wiki/Borobudur(İngilizce), http://insanveevren.wordpress.com/2011/06/12/borobudur-budanin-gizemli-tapinagi/
Endonezya'da tapınaklara girerken Sarong takmanız gerekiyor. Hikayesini ve efsanesini başka bir yazıda anlatacağım.. Borobudur'a vardığımızda sabahın körü olmasına rağmen ana baba günüydü.. Lake Toba'daki gibi yine bir anda film yıldızlarına dönüştük bu kalabalığın içinde. Yerli halk, tapınaklara turist fotoğrafı çekmeye geliyor. Çok komik, her köşede sizinle fotoğraf çektirmek isteyen hatta abartıp imzanızı isteyenler oluyor. Sebebi hiç belli olmasa da, Borobudur'da bir çok insanın defterlerini imzaladık. Çok eğlenceli ve komikti..
Özellikle kızlar Emre'ye merhaba deyip, karşılık bulunca, çığlık çığlığa gülüşüp, birbirlerini dürtüp, bir şeyler diyorlar kendi dillerinde.
Benim hayran kitlem, bu çeteydi. :)
Tapınak sakini
Borobudur, ihtişamlı ve görülmeye değer bir yer olsa da, yolunuz Yogyakarta'dan geçerse, mutlaka Prambanan ve Tara tapınağını ve şehir içindeki tapınakları görün derim.. Biz dünyanın en büyük Budist tapınağı Borobudur dönüşü, en büyük ve ünlü Hindu tapınaklarından biri olan Prambanan'a gittik.
Kalabalıktan baygınlıklar geldiği için en çok ziyaret edilen Şiva ve Vişnu tapınakları yerine, Candi Plaosan'a gittik. İyiki de öyle yapmışız, bu tapınakta gezerken sadece biz vardık, böyle olunca keyfi başka oluyor ve ruhani olarak da bir şeyler hissedebiliyorsunuz.
Fotoğraf albümüne döndürmüşüm yazıyı. Tapınak ziyaretlerimizi tamamladıktan sonra yeniden Yogya'nın şehir merkezine geldik ve son üç günümüzün gündüzlerini şehir sokakları ve Milas adlı eğlenceli bir kafede keyif yaparak, akşamlarını ise Gamelan festivalinde geçirdik..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder