20 Nisan 2012 Cuma

Kao Sok- Yağmur Ormanı

   Koh Phangan’dan ayrılmak için gece botunu tercih ettik ve Suratthani'ye gittik. Oradan da otobüs ile Khao Sok’a. Gece botu çok acayipti. Uzun bir koridor düşünün, sağlı sollu çift kişilik yan yana yataklar var. Sol tarafta Farang’lar, sağ tarafta Taylar. Eskiden olsa hayatta uyuyamayacağım bir yatakta, yanımda yatan Alman adamın ayaklarını, elini, kolunu yatağıma yaklaştırmasına kıllansam da, Emre’ye iyice yapışıp mis gibi uyudum. 


 Khao Sok’a gelmemizin iki nedeni vardı. İlki, buralarda çalışabileceğimiz çok keyifli bir çiftlik olduğunu öğrenmiştik. Artık acilen bir yerlerde çalışmamız gerekiyordu parasal açıdan. Emre de huysuzlanıyordu çalışmak istiyorum diye. Ama çiftliğin adresini bilmiyorduk ve maillerimize yine cevap gelmemişti. Cevap beklerken, Başak ve Zeynep’in tavsiyesi üzerine yağmur ormanı görmüş olalım dedik biz de.

Buradaki yağmur ormanı Amazonlar’dan bile eskiymiş. Dünya son buzul çağına girdiğinde, buzullar Tayland’ın kuzeyinden aşağıya inenememiş, dolayısıyla biyoçeşitlilik korunmuş. Sonra buzullar eriyince akan sular ile orman daha da bir coşmuş. O yüzden çok heyecanlıydı buralarda olmak.

Başak’ın tavsiyesi üzerine buralarda 15 yıldır rehberlik yapan, Mr. Toy’u bulduk. Sonra da sık sık Başak’ın kulaklarını çınlattık. Başka bir rehber bulmuş olsaydık çok sıkıcı olurdu çünkü. Mr. Toy’un bungalovlarından birine yerleştik. Asıl tur ve keyif, Ratchaprapha barajının etrafındaki orman gibi görünüyordu ve Khao Sok’a 65 km uzaktaydı burası. Rehbersiz gidilemiyor ve konaklama ücretleri de bütçemizi oldukça aşıyordu. O yüzden, Ratchaprapha’ya gitmemiz mümkün değildi. Biz de Khao Sok milli parkına girip  kendimiz gezeriz dedik.

Ertesi sabah milli parka gittik ve gidiş dönüş yaklaşık 10 km yürüdük. Gerçi bizim yürüdüğümüz rota en klasik ve turistik olanıydı ama yine de kendimizden geçtik. İnanılmazdı; bambular, adlarını bilemeyeceğim ağaçlar, ağaç parazitleri, mantarlar, çiçekler.. Bitki ve canlı çeşitliliği çok fena kopmuş. 




Adım başı durup, varolan her şeyi görmeye çalıştığımız için çok zaman aldı yürümek. Yüzlerce kelebek gördük, yağmurlu dönem öncesi coşuyorlarmış. Kertenkele ve geko çeşitliliği de inanılmazdı. Sonra maymun gördük bir sürü, çok komikler. Daha önce duymadığımız çok fazla değişik kuş sesi dinledik (Bknz. Duyduklarım);  koca koca yapraklar arasında kendilerini göremesek de. İnsanın yaratıcılığını artırıyor kuş sesleri, ya da ne kadar film ve animasyon izlemişseniz, bilinç altından onları ortaya çıkartıyor. Sürekli karakterler canlanıyor insanın kafasında.  Çok inanılmazlar. Ayrıca cırcır böcekleri çeşitliliği de çok garip. Bazıları o kadar tiz ki, neredeyse konuşurken birbirimizi duyamadığımız anlar oluyor. Ciddiyetli elektronik müzik. (Bknz. Duyduklarım) Tüm bu sesleri taklit etmeye çalışmak da oldukça kulak geliştiriyor. Konservatuar giriş sınavlarında bize 7-8 ses sorarlardı, kuş sesi sorsunlar bundan böyle, daha iyi olur diye düşündük. 






 Emre bir sürü ses kaydı yaptı. Şu bloga resim gibi direk ses kayıdı ekleme seçeneği olsa keşke. Neyse, belki soundcloud üstünden öyle bir şey yaparız, siz de duymuş olursunuz kuş ve kafayı yemiş cırcır ailelerini. Bir de büyük baba geko sesleri var ki, her duyduğumda çok fazla gülüyorum ben bu kocaman gekolara. (Bknz. Duyduklarım) Ama üstteki resimdeki karakter Geko değil, çok havalı bir yağmur ormanı çocuğu.

Diğer yandan hava o kadar nemli ki, böyle bir şey hayatımda görmedim. Ben öyle çok terleyen bir insan değilimdir. Her gözeneğimdem su fışkırıyordu sanki, hep buharlaşma kıvamında, sırılsıklamdık.
Yağmur ormanına bile çöp atan hıyarlar var tabi ki bu dünyada. Dere ve şelale kenarları plastik şişe, sigara izmariti dolu. Ve genelde yabancılardan çok, bizim ülkemizdeki gibi yerel halk yapıyor bunu. Milli parkın dibinde baz istasyonu, bildiğiniz gibi. O yüzden aklınız uçsa da çeşitliliğe, el değmemiş bir ormana girmişsiniz hissi hiç yok. Radyoaktif varlıklar olarak aynen devam..

Orman yer yer oldukça ürkütücü zaten karanlık olmasından ötürü. Bir de Tayland’da yaşayan 150’den fazla zehirli yılan türü olduğunu unutmuyor insan hiç. Bu milli parkın içinde Rafflesia Kerrii Mejer diye bilinen dünyanın en büyük çiçeği varmış. (http://tr.wikipedia.org/wiki/RafflesiaYani öyle yazıyor her yerde ama akşam David Attenborough amcanın belgeselinde Sumatra’daki yağmur ormanında adam boyundaki çiçeği görünce, en büyük o herhalde dedik. Biz ne yazık ki mevsim itibari ile rafflesia’yı göremedik  Khao Sok’ta, ama kendisi fena hormon gibi kokuyormuş böcekleri kendisine çekebilmek için. Zaten tüm orman da çok garip hormon kokulu değişik bitki ve ağaçlar ile dolu. Yapraklar da nemden çürümüş yer yer, bir kısmı yemyeşil geri kalanı simsiyah olmuş. Neyse gördüğünüz gibi özet yazmayı beceremiyorum. Çok keyifliydi bu ormanda zaman geçirmek. Hiç geri dönesimiz gelmedi.








Bu milli parka gitmek iyice ağzımızı sulandırmıştı, akşamları izlediğimiz yağmur ormanı belgeselleri de iyice gaz verdi bize. Kararsızlıklar içinde, çalışmak istediğimiz yerden haber bekledikçe bekledik; cevap falan da alamadık.

Bu sırada Mr. Toy ile de keyifli zamanlar geçirdik. Deli gibi yağmur yağdı sık sık. Khao Sok, küçük pansiyonları ve 'resort'ları ile cici bir yer. 4.günün sonunda Mr. Toy, 'tamam size istediğiniz turu yarı fiyatına yaparım', dedi. O bile pahalıydı, ama son dakikada elimize sürpriz bir para geçtiği için acaba olur mu diye düşündük. Normalde olsa bu paraya olabildiğince dokunmayıp, herhangi bir acil durumda kullanmak üzere saklardık, çünkü hastalık ve yol gibi beklenmedik durumlar için biriktirdiğimiz parayı da yavaş yavaş tüketiyorduk. Ve daha görmek istediğimiz çok yer vardı. Fakat beklenmedik bir anda ve tam zamanında karşımıza çıkan bu sürprizi bir işaret olarak görmemek mümkün mü?  :) Bir gün gerçekten sıfırlarsak, nasıl olsa yolumuzu bulur kendimizi kurtarırız. Emre her açıdan benden daha tutumlu bir Cumhuriyet çocuğu olsa da, onu ikna etmek de hiç zor olmadı, ve böylece bu tura yapmaya karar verdik. İnsan hayatında kaç kez bir yağmur ormanının derinliklerine gidebilir ki? :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder