1 Şubat 2013 Cuma

Öylesine Yol Kafaları

Rak Tamachat, Tayland, Aralık 2012.

Yine epey oldu yazmayalı; uzun zamandır bu bloga girdiğim yorumlara, yazılara bakınca yazmak gerçekten çok anlamsız gelmeye başladı. Hem bu yorumlamama isteklerinden, hem de yaklaşık üç aydır deliler gibi çalıştığımız çiftlik işlerinin karmaşaları yüzünden yazamadım, yazmadım.




Bangkok, Ocak 2012 

Bir kaç gün önce ilk durağımız Tayland'a geleli bir yılı geçti. Buradaki ilk durağımız Bangkok'un sıcağı, kalabalığı başımı döndürmüştü; pis falan diye yorumladığım bu şehir, Endonezya'dan sonra o kadar rahat, temiz ve karakterli geliyor ki şimdi.. Ne havasından, ne kaosundan etkilenmiyorum, güzel, normal geliyor. Artık gördüğüm her kelebekte, acayip kuşta, çiçekte çığlıklar atmıyorum. En normal şey sanki ağaçta acayip maymunlar görmek. Arada kafamı kaldırıp nerede olduğuma uyandığım zamanlar dışında gerçekliğimi yitirdiğim için, klasik söylenen karakterime geri döndüm. Çok şaşırdığımız sokak satıcılarına, buraların dengesine, her şeyine epey alıştık, o yüzden hayranlıkla baktığım Tay kültürünü eleştirmeye, beğenmemeye bile başladım artık. Artık Tay rahipleri huzur ve saygı uyandırmıyor içimde; rahip kostümleri giymiş, bir elinde telefon, ağzında sigara, elinde kemirdiği tavuk derisine kitlenip kalıyor gözüm. Hayata, turist olarak devamlı yer değiştirip, yorumlama yapamayacak kadar aklımı şaşırtmadığım zamanlarda, her yer aynı renk olabiliyor kolayca.


Patika, Mayıs 2011

Evimizi kapatıp, devamlı yer, mekan, topluluk değiştireli iki yıl olacak. Bu süreçte kaç tane oda, pansiyon, çadır, çiftlik konaklaması, kaç ulaşım aracı, tuvalet ve duş sistemi çeşidi gördük anlatamam. Motor en rahat ulaşım aracımız oldu ama arabada yüksek sesle müzik dinlemeyi çok özledik. Dönersek, motorla ormanlar arasında kaybolmayı özleyeceğiz.

Saçlar ve resimler falan hatırlatıyor uzun zamandır dolandığımızı. Adaptasyonlarımızı..


Pun Pun, Tayland, Şubat 2012 

Ankara'nın pis havası ve apartman dairesine sıkışık hayatımızda deneyimlememiz mümkün olmayan bir çok oluşumda bulunduk, muhteşem çiçeklerle, ormanlarla, acayip hayvanlarla, bir çok harika insan ile tanıştık. Her şeyi ile seçimlerimizden hiç pişman değilim, iyi ki denedik şansımızı. Geri dönüşü olmayacak kadar çok değiştik, değişiyoruz, nefis. 

Diğer yandan yol hayat gibi, öyle her şey harika, ya da her şey rezalet değil, hep inişli çıkışlı, bir an ömür boyu buralarda kalsak mı, çok mutluyuz derken, ertesi gün olan bir gelişme ile küçücük, sıkışmış, daralmış, kaybolmuş, yersiz ve kayıp hissettiğimiz oldu çok. Hele son zamanlarda acayip bir memleket özlemine kapılıyoruz sık sık.

Bayramiç, Ekomimari kursu, Haziran 2012

Bayramiç, Haziran 2011.

Yola çıktığımızda sanıyorduk ki, bu iki yıla yakın olan süre sonunda amaçladığımız hedeflerimiz doğrultusunda çok fazla  kendimizi geliştirme fırsatı bulacağız, ben çok havalı bir masaj terapisti, Emre de uygun teknolojiler, yenilenebilir tasarımlar üzerine epey uzmanlaşacak, ikimiz de kendi evimizi, hayatımızı tasarlayacak edinimler ile donanıp, üstüne de çok eğlenecektik. Özellikle Uzakdoğu'da hayat Türkiye'ye göre çok ucuz olduğundan misler gibi yuvarlanıp gidecektik.. Zaten kendimize yetmeyi öğreneceğimizden kendi dünyamız acayip değişecekti. Dünya'yı değiştirmeye hazırdık falan. Yok anacım, o kadar kolay değilmiş..

Yolculuğun esas çıkış noktası, Bill dede, PDC kursu, İstanbul 2010.

 Biz 30 yaşında hem kendimizi arıyoruz, hem bu yaşa kadar neden öğrenmediğimiz belli olmayan çok basit hayatta kalma teknikleri, kendi gıdanı üretme teknikleri, kendini zihinsel olarak iyileştirme teknikleri, yok şiddetsiz  iletişim, yok spiral dinamikleri, hediye ekonomisi gibi şeyler öğrenmeye çalışıyoruz, hem de yıllarca baydığımız sosyal baskıların bir anda gevşemesi sonucu üstümüzden atmaya çalıştıklarımızın fazlalığına şaşıyoruz; tropikal iklimde her şeyin renkliliği, büyüme hızı başımızı döndürüyor. Hem gezmek istiyoruz, hem çok fazla deneyim kazanmak istiyoruz, hem yerleşik hayat arıyoruz, hem para kazanmak hem kendi işimizin efendisi olmak istiyoruz falan, hepsi bir arada. Tüm bu edinimlerin güzellikleri dışında ağırlıkları da var. Bünyenin bir süre oturup, devamlı değişen mekan ve zihinsel durumları sindirmeye ihtiyacı var, belki de yok, ama bugünlerde varmış gibi hissediyoruz. Özellikle eş, dost, yemek özlemi bir fena basıyor bazen.


Mae Hong Son, Tayland, Şubat 2012

Uzun süre yolda olunca, aslında Ankara'dan, hayatlarımızdan, tüm bu ekolojik arayışlar dışında kendi kişiliklerimiz için tatminsizlik yaratan durumların mekanla falan alakası olmadığını binlerce kez deneyimledik. Benim zaten hep bir gidesim var. Bali'deyken Tayland'a, Tayland'da iken Hindistan'a ya da Türkiye'ye, Türkiye'ye dönünce kim bilir nerelere gitmek isteyeceğim.. Maymun zihin sorunları dışında bir çok başka neden de var bu tatminsizlikleri yaratan. Tayland'da, Bali'de, Türkiye'de, her yerde aynı çevre sorunları, aynı 'dünya otel olsun' yarışması, aynı pop müzik ve bayık durumlar gelip yapışıyor insanın yakasına. Tayland'a gelen gezgin kitlesinin konfor arayan daha zengince turistler olmasının da etkisi var bu yorumda. Global dünyada gördüklerin seni büyülese de, öyle kolay kolay kaybolamıyorsun turist koridorunda. Gördüğümüz yerler içinde 'ahanda burası, burada yaşamak istiyorum' dediğimiz bir yer olmadı henüz, bulsak ne güzel olur.

Bali, Temmuz 2012.


Rak Tamachat, Tayland, Aralık 2012.

Tüm bu ekolojik, yeşil, uygun tasarımlar konusunda içimiz dışımız topluluk ilişkileri oldu. Kendimize bir çok şey kattık elbet, hem gönüllü gözünden, hem arazi, çiftlik sahibi gözünden yaşanabilecek sorunları, neyin nasıl karıştığını izliyoruz hep. Bazen başka insanlarla aynı oyunu oynamaktan sıkılıyoruz, başkalarına para kazandırmaktan, her yerde günlük tuvalet, mutfak gibi ekolojik olmayı gerektirmeyen normal insan olmanın, sağduyu sahibi olmanın nedense bir türlü kolayca akamamasından ötürü, başkalarının arkasını temizlemekle geçiyor zamanımız, bu durumdan çok sıkılıp, inancımızı yitiriyoruz. Sonra yeniden içimiz umutlarla doğuyor, bir yeşerip, bir kurumakla geçiyor hayat vallahi. 

Gittiğimiz her yerde, herkes bize 'gelin buralarda yaşayın, evinizi yapın, para falan da vermeyin', dedi hep. Bunun tek sebebi, ikimizin yetenekli, şahane insanlar olması falan değil; esas sebebi güvenilir, işleri yarıda bırakmayan, kavga etmeden iletişim kurmaya çalışan, bulunduğumuz yerde işleri kolaylaştırmaya uğraşan insanlar olmamız. Aslında o kadar basit işler ki, neden yürümediğini anlayamıyoruz topluluk deneyimlerinin. Sonra kendi doğrularımızı herkese içten içe empoze etmenin de saçmalık olduğuna uyanıyoruz.


Bali, Bedugul tapınağı, Eylül 2012.

İlk permakültür tasarım sertifikası alıp, olaylara başka bir açıdan bakmaya başladığımızda gerçekten yapabileceklerimizin sonsuzluğu üzerine başımız dönmüştü. Dünya'ya saygı, insana saygı, eşit paylaşım etikleri ve bir çok uygulanabilinir tasarım tekniği, her şey çok kolaydı. Şimdi dönüp o zamanki inançlarımıza bakınca ne kadar dogmatik olduğumuzu görüyorum. Tüm sistemlerin bugüne kadar yürümemesinin sebebi her alanda birlikte yaşamayı, birlikte çalışmayı beceremeyen insan hallerinden kaynaklanıyor. Her yerde her şey hep başkasının suçu, dünyayı onlar kirletiyor, ülkeleri birbirine onlar katıyor, topluluk dinamiklerini o bozuyor gibi, sonu gelmez durumlar her yerde vaki. Karınca olma kursları falan almak istiyorum şu anda.  Hepimiz doğduğumuzdan beri, dünya tarihi boyunca hep bir şeyler ile mücadele ederek, bir şeyleri ya da kendimizi değiştirmeye çalışarak yaşıyoruz. Belki de değiştirilecek bir şey yok kafasına geliyorum yavaş yavaş. Elimizden geleni yapmalıyız elbette ki, ama çok mu zorluyoruz acaba kendimizi diye düşünmeye başladık. Yaklaşık iki yıldır kaç projede çalıştık bilmiyorum, ama birbirini tekrarlayan durumlar, haller, davranışlar, biraz aynı filmi izliyormuşuz gibi bir his yaratıyor artık; kendimize kattığımız tüm güzellikler dışında gerçekten yorulduk, hem zihinsel hem fiziksel olarak ne yolculuk etmek, ne başkasının arazisinde çalışmak gelmiyor içimizden çok.


Perak, Malezya, Nisan 2012.

Bugünlerde kendi çöplüğümüze, ülkeye geri dönme planları yapıyoruz. Temelli mi, bir süreliğine mi, söylemek güç. Dönünce ülkenin boku çıkmış dengesizliklerinden bayacağımızı, arkadaş, aile, şahane yemek özlemlerini giderince yeniden kaçmak isteyeceğimizi,  hindistan cevizi suyu içmeyi, tropikal kuşlarla uyanmayı, 'geckoooo' diye hep beraber geckolar ile bağırmayı, bir çok gezgin ile tanışıp, yaşam olasılıklarının fazlalığına şaşırmayı, 'özgürüz ulan!' hissini, acayip yıldızları, gün batışlarını ve buraların çevresel nimetlerini özleyeceğimizi çok iyi biliyorum.


Rak Tamachat, Aralık, 2012.


İki yılın sonunda nereye varmak istediğimiz hala belli değil, ne istemediğimiz kesinleşmeye devam ediyor. Olabildiğince basit, ama kendi yaşam alanımızı istiyoruz sanırım artık. Gezeceksek de biraz daha paralı gezmek istiyoruz.



Bu süreç en çok ilişkimize yaradı, ikimiz de birbirimize çok baktık, beraber büyüdük, dünya çevremizde hızla döndü durdu, iyi ki gezdik, iyi ki bir çok toplulukta bulunduk, güzel insanlardan ilham aldık, değişik uygulanabilinir teknikler öğrendik; kötü tasarımlar, yanlış iletişimler, kokan tuvaletler falan gibi çalışmayan şeyler de çok fazla şey öğretti tabi, iyi ki, iyi ki..  Her şeyden öte gerçekten Emre ile olan ilişkim için tarifsiz bir şükran, saygı, sevgi ve güç besliyorum. Bu yol en çok buna yaradı.


 Ama her iyinin kötüsü de var yani. Güzel anılarımız gibi, ters takla attığımız günlerin anısına da kaydet bunu dijitalden defterim.. Biraz güneşten kavrulmuş derimin, nasırlı ellerin, ayakların, zihnin, midenin, İngilizce kendini yeterince ifade edememekten sıkılmış dilimin dinlenmesi lazım gerekecek yakında.



Böyle işte şimdilik, 
Çiftlik işlerini toparlayınca, henüz yazmadığım eğlenceli tropikal ada maceralarımızda, Erol, maymunlar, gün batışları anılarında görüşmek üzere, esenlikle. :)


Laos, ocak, 2012.

5 yorum:

  1. Sizinle Kuala Lumpur'da Mado Cafe'de baklava yemekle başladı diyalogumuz. Gördüğüm en harika işi yapan en harika çiftlerden birisiniz.

    Gerek dünyaya, insana ve tabiata bakış açınız, gerek yolculuğunuzun misyonu ve süreci, gerekse burada kaleme aldığınız duygu ve düşünceleriniz ile etkilenmemek ne mümkün.

    Zaman akıp gidiyor, aklımızdakileri hayata geçirmek hiç bizim istediğimiz gibi olmayabiliyor, hele işin içerisine yol girince, yolun planları her şeyi değiştiriyor. Memleket planları telaffuz edilmeye başlanmış, özlediğiniz şeyler de çoktur, özleyenleriniz de. Dönünce artık aklınızdaki bilgileri yazıya dökmek için de fırsat yakalarsın hem. Ancak bulduğunuz memleket 2 yıl önce geride bıraktığınızdan çok daha farklı, Dışarıya pek çıkmadıkça sorun yaşanmıyor neyse ki :)

    Mola vermek iyidir, yaşadıklarınızı, öğrendiklerinizi ve yolda edindiğiniz deneyimleri anlamayı kolaylaştırıyor. Yalnız sürece uzun süre kapılınca edinilen deneyimler sanki bir rüyaymış gibi gelmeye başlıyor. Buradaki atmosfer ve sistem insanı hemencecik içerisine alıp eritmeye çalışıyor.

    Her şeye katlanabiliyoruz yolda, hemen her türlü eski alışkanlıklarımızın üstesinden gelebiliyoruz, ancak tek bir şey var ki bu uzaklaştıkça özlemi artan bir şey: yemekler. :) Laos’taki yemek keyfiniz sizin özleminizi bence iyice artırdı!

    Sevgiler

    YanıtlaSil
  2. Ahhh ah Melis ve Emre, harikasınız! Bunu öylesine söylemiyorum, şu an gözlerinin içine bakabilsem anlardın. Kelimelerle ifade edemeyeceğim ruh halleri ve hislerini, öyle bi seferde bakışıp anlaşsak... daha fazlasını söylemeye yoruluyorum bazen.

    Seviyorum... <3
    - Deniz

    YanıtlaSil
  3. Cok iyi niyetli gordum sizi. Harikasiniz. Yapmaya calistiginizi anlamaya calisiyorum. Ama yaptiklarinizdan suphe ediyorum.
    Dunyada cennet yok. Maceracilik cok basittir, en kolay seydir. Ama asil basariyi macera getirmiyor. Disiplinli, mantikli hareketler basarayi getiriyor. Cok zor sartlarda gezmeye calismissiniz.Kalacak yer karsiliginda calismissiniz. Ilginc geldi. Igrenc yerlerde kalmissiniz. Karin tokluguna calistiktan sonra, herkes buyur eder sizleri. Uzaklara gidip gordunuz. Dunya, ulkeler, insanlar, hep ayni gibi.
    geldiniz. kafanizda bir plan var mi? amaciniz ciftcilik mi yapmak? Ciftcilik cok para kazandirmiyor. Cok iyi topragin olursa, ve cok topragin olursa, guzel seyler uretirsen, kazancin olabilir.

    YanıtlaSil
  4. Bugun tesadufen internette gordum blogunuzu. Yazilariniz cok icten, sohbet edasinda, akici. Okurken cok keyif aldim. Sonunda nereye varacaginizdan ziyade yolculugun nasil gectigi daha onemli. Eminim ki su an farkettiginizden daha cok kazanclisiniz bu deneyimlerden, bunu zamanla hissedeceksiniz.Lutfen hayatinizi sinirlamadan yasamaya ve blog yazmaya devam edin.

    Sevgiler,

    YanıtlaSil