Bali, özellikle de Ubud, muhteşem görünen pirinç tarlaları ile ünlü. Bali'nin kültür merkezi olmasının yanı sıra pirinç tarlaları da, denizi olmayan Ubud'un turizm kaynağı olmuş. Bisikletle pirinç tarlası gezilerinden tutun, her kafe ve konaklama yerinin 'pirinç tarlasına bakıyor ama', gibi bir yakalaması var. Görsel olarak muhteşem olsalar da, aslında altında çok fazla sorun var.
Tüm anlatacaklarım çok eskiye gitmiyor, her yerdeki gibi yeşil devrim denilen manyaklık ile, yani son kırk yılda oluyor. Ama önce geleneksel subak sisteminden bahsetmek lazım.
Subak, Bali'nin pirinç sulama sistemine verilen geleneksel isim. Balililer için sulama, sadece bitkilere su vermek anlamına gelmiyor; su sayesinde karmaşık ve dengeli, ritmi ve enerjisi olan sağlıklı ve istikrarlı bir yapay ekosistem oluşturuluyor. Pirinç tarlaları su tapınaklarının etrafında yer alıyor ve su idaresini de rahipler yapıyor. Yani su kutsal.
Subak bu sene UNESCO Dünya Mirası listesine de girmiş ve sadece etkili bir zirai yöntem olmakla kalmıyor; aslında Bali kültürünün belkemiği. Güçlü bir kültür ve çok estetik bir sanat anlayışını Bali toplumuna kazandırmış. Pirinç, sosyal hayat, ibadet, müzik, resim, herşey iç içe geçmiş ve hepsi çok göz alıcı.
Yeşil devrim ile beraber toprağın değişimini kendi gözleri ile gören Chakra'dan bu konu ile ilgili çok fazla şey dinledik. Pirinç tarlalarında eskiden kuşlar, sürüngenler ve memelilerin yaşadığını, bu hayvanların çiftçilere ekstra gelir getirmenin yanında dengeli bir sulak alan ekolojisi yarattığını söylüyor. Fakat hibrid tohumlar ve tarım ilaçlarının sisteme girmesiyle bunların yok olduğunu biz bile görebiliyorduk. (Rakamlardan çok emin değilim ama geçtiğimiz 50 yıl içinde Endonezya'daki pirinç çeşitliliği yüzlerle anılırken şu anda iki elin parmaklarını geçmiyor.) Köylü kimyasallar ile sonradan tanıştığı için, kendini korumayı da bilmiyor. İlaçlarken herhangi bir kıyafet, maske takmadığı için, son yıllarda akciğer başta olmak üzere, bir çok hastalık ortaya çıkmış.
Pirinç ekiminde sadece bir günlüğüne bulunmuşsak da, ne kadar zor bir iş olduğunu, ne kadar emek istediğini anlatamam.
Tüm sulama kanallarında da bolca bulunan bu kimyasallar, yerel halkın yıkandığı suya bile karışıyor. Tüm şehri besliyor, derelere de karışıyor. Bir turist olarak size de bulaşıyor tabi ki, su herkesin tükettiği bir şey.
Şunu da eklemek lazım, düşen pirinç fiyatları yüzünden, bir çiftçinin pirinçten kazandığı para günlük ortalamaya vurunca şaka gibi kalıyor. Gıda ihtiyacını dışarıdan karşılamak zorunda kalıyorlar; pirinç çiftçisi olarak gidip marketten pirinç satın aldığınızı bir düşünün.. Dinlerinin buyurduğu bin bir adak ve kurbanlık hayvan için de zaten çok fazla para gerekiyor. Kısaca zaten oldukça karsız bir işe dönüşen pirinç çiftçiliği, artık insanların gözünde zulme dönüşmüş.
Çiftçiler yoksulluklarına bir çözüm olarak tarlalarının bir kısmına villa yapıp, kiraya vermeye başlamış. Ya da otellere satıyorlar. Turistlere aylık yaklaşık 250 - 1000 dolar arası kiralanan evler ile dolu bu tarlalar. Böyle olunca, pirinçsiz arazinin görsel güzelliği kalmaz diye, pirinçler hasat edilmiyor bile. Çim gibi yani, süsler. Hem bir dolu kimyasala para gidiyor, hem ürün hasat edilmiyor, o kadar maddi ve manevi enerji de boşa gidiyor. Bali'de her sene yaklaşık 1000 hektar tarım arazisinin turizm amacıyla dönüştürüldüğü tahmin ediliyor.
Böyle olunca satacak tarlası olmayan veya kalmayan köylüler de (tarlasını satıp, parayı yiyip, sonra eski tarlasında çiftçi olarak çalışmak zorunda kalan insan manzaraları dünyanın her yerinde galiba) taksicilik yapıyor, inşaatta çalışıyor ve tüm kazandığı ancak ölülerini huzura göndermeye veya şeytan kaçırmaya yetiyor. Kendi mesleği dışında hemen hemen her işi yapıyor köylü. Yani bu güzel pirinç tarlaları, göründükleri kadar güzel değiller aslında. Ülkesindeki dertlerden, pahalı yaşam koşullarından kaçıp gelen gezginler de bu villalarda kalmak istemekle neye sebep olduğunu bilmiyor.
Tüm anlatacaklarım çok eskiye gitmiyor, her yerdeki gibi yeşil devrim denilen manyaklık ile, yani son kırk yılda oluyor. Ama önce geleneksel subak sisteminden bahsetmek lazım.
Subak, Bali'nin pirinç sulama sistemine verilen geleneksel isim. Balililer için sulama, sadece bitkilere su vermek anlamına gelmiyor; su sayesinde karmaşık ve dengeli, ritmi ve enerjisi olan sağlıklı ve istikrarlı bir yapay ekosistem oluşturuluyor. Pirinç tarlaları su tapınaklarının etrafında yer alıyor ve su idaresini de rahipler yapıyor. Yani su kutsal.
Subak bu sene UNESCO Dünya Mirası listesine de girmiş ve sadece etkili bir zirai yöntem olmakla kalmıyor; aslında Bali kültürünün belkemiği. Güçlü bir kültür ve çok estetik bir sanat anlayışını Bali toplumuna kazandırmış. Pirinç, sosyal hayat, ibadet, müzik, resim, herşey iç içe geçmiş ve hepsi çok göz alıcı.
Yeşil devrim ile beraber toprağın değişimini kendi gözleri ile gören Chakra'dan bu konu ile ilgili çok fazla şey dinledik. Pirinç tarlalarında eskiden kuşlar, sürüngenler ve memelilerin yaşadığını, bu hayvanların çiftçilere ekstra gelir getirmenin yanında dengeli bir sulak alan ekolojisi yarattığını söylüyor. Fakat hibrid tohumlar ve tarım ilaçlarının sisteme girmesiyle bunların yok olduğunu biz bile görebiliyorduk. (Rakamlardan çok emin değilim ama geçtiğimiz 50 yıl içinde Endonezya'daki pirinç çeşitliliği yüzlerle anılırken şu anda iki elin parmaklarını geçmiyor.) Köylü kimyasallar ile sonradan tanıştığı için, kendini korumayı da bilmiyor. İlaçlarken herhangi bir kıyafet, maske takmadığı için, son yıllarda akciğer başta olmak üzere, bir çok hastalık ortaya çıkmış.
Pirinç ekiminde sadece bir günlüğüne bulunmuşsak da, ne kadar zor bir iş olduğunu, ne kadar emek istediğini anlatamam.
Tüm sulama kanallarında da bolca bulunan bu kimyasallar, yerel halkın yıkandığı suya bile karışıyor. Tüm şehri besliyor, derelere de karışıyor. Bir turist olarak size de bulaşıyor tabi ki, su herkesin tükettiği bir şey.
Şunu da eklemek lazım, düşen pirinç fiyatları yüzünden, bir çiftçinin pirinçten kazandığı para günlük ortalamaya vurunca şaka gibi kalıyor. Gıda ihtiyacını dışarıdan karşılamak zorunda kalıyorlar; pirinç çiftçisi olarak gidip marketten pirinç satın aldığınızı bir düşünün.. Dinlerinin buyurduğu bin bir adak ve kurbanlık hayvan için de zaten çok fazla para gerekiyor. Kısaca zaten oldukça karsız bir işe dönüşen pirinç çiftçiliği, artık insanların gözünde zulme dönüşmüş.
Çiftçiler yoksulluklarına bir çözüm olarak tarlalarının bir kısmına villa yapıp, kiraya vermeye başlamış. Ya da otellere satıyorlar. Turistlere aylık yaklaşık 250 - 1000 dolar arası kiralanan evler ile dolu bu tarlalar. Böyle olunca, pirinçsiz arazinin görsel güzelliği kalmaz diye, pirinçler hasat edilmiyor bile. Çim gibi yani, süsler. Hem bir dolu kimyasala para gidiyor, hem ürün hasat edilmiyor, o kadar maddi ve manevi enerji de boşa gidiyor. Bali'de her sene yaklaşık 1000 hektar tarım arazisinin turizm amacıyla dönüştürüldüğü tahmin ediliyor.
Böyle olunca satacak tarlası olmayan veya kalmayan köylüler de (tarlasını satıp, parayı yiyip, sonra eski tarlasında çiftçi olarak çalışmak zorunda kalan insan manzaraları dünyanın her yerinde galiba) taksicilik yapıyor, inşaatta çalışıyor ve tüm kazandığı ancak ölülerini huzura göndermeye veya şeytan kaçırmaya yetiyor. Kendi mesleği dışında hemen hemen her işi yapıyor köylü. Yani bu güzel pirinç tarlaları, göründükleri kadar güzel değiller aslında. Ülkesindeki dertlerden, pahalı yaşam koşullarından kaçıp gelen gezginler de bu villalarda kalmak istemekle neye sebep olduğunu bilmiyor.
Her pirinç tarlasının satılık olmasından, ya da pirinç tarlası manzaralı diye pazarlanan restoranları, kafe ve villaları protesto eden bir Bali köylüsünün arazisi.
Bir Alternatif olarak SRI
Bir Alternatif olarak SRI
System of Rice Intensification ya da SRI (Pirinç Yoğunlaştırma Sistemi diyebiliriz belki), 80'li yıllarda Madagascar'da yaşayan bir rahip tarafından bulunmuş. Son on yıldır Çin'den Hindistan'a, Endonezya'dan Filipinler'e kadar on binlerce çiftçi bu sistemi kullanmaya başlamış. Geleneksel yöntemlerle çelişkili olarak, daha geniş aralıklarla daha gençken ekilmiş daha az sayıda bitkinin, daha az su kullanarak büyütülmesi olarak özetlenebilir. ('Daha'ları, Asyalı çiftçilerin yüzyıllardır kullandığı tekniklere kıyasla kullandım.) Hiç bir kimyasal tarım ürünü kullanılmaması da yanında.
Tabi ki bu konuda da çeşitli görüşler var. Madagaskar dışında çok etkili olmadığı düşünülen bir sistem olmasının yanında, Endonezya ve diğer ülkelerde hektar başına alınan miktarın %50'den %100'lere varan oranda arttığını gözlemleyenler de var. Chakra 2005 yılından beri kendi tarlasında SRI tekniğini kullanıyor.
Çok uzatmadan bu yöntemin detaylarını yazayım:
*-- Önce doğru tohumları seçmek, daha doğrusu ayıklamak çok çok önemli. Chakra'nın bu işi için şöyle bir yöntemi var: İnce uzun bir kavanozu suyla doldurup, içine taze bir ördek yumurtası atıyoruz (dibe çöker). Sonra suya tuz eklemeye başlıyoruz; yumurta yüzmeye başlayana kadar eklemeye devam. Yumurta yüzdüğü zaman suyun istediğimiz yoğunluğa geldiğini biliyoruz ve yumurtayı çıkarıp suya pirinç atıyoruz. Dibe çöken taneler içi dolu olan, ağır, güçlü tohumlar. Yüzeyde kalanları çıkarabilirsiniz, onlar işe yaramayacak. (Aslında düşününce bu tekniği diğer tahıllar için de kullanabiliriz gibi geliyor bana, yüzecek ve batacak tohumları dengelemek için uygun su yoğunluğu bilinirse iyi olur tabi. Yine de ördek yumurtası denenebilir.) İyi bir tohum seçerek, zararlılar ve yabani otlarla kendi başına daha iyi mücadele edebilen, kök sistemleri daha güçlü ve derine ulaşan bitkileri kullanırız.
*-- Filizler çok gençken (ekimden 8-12, en fazla 15 gün sonra) tarlaya taşınır. (3-4 haftadan önce ekime başlamayan geleneksel yöntemin aksine)
*-- Filizler su bastırılmadan büyümeli, çok sık ekilmemeli ve yeterli miktarda organik maddeyle beslenmeli (sonuncusu için balık havuzundaki su çok iyi oluyor). İstenirse doğrudan tarlaya da ekim yapılabilir, ama pek tercih edilmiyor.
Bilmeyenler için yazıyorum, bizim için de ilginçti bunu öğrenmek; pirinç doğrudan tarlaya ekilmiyor, önce tepsilerde büyütülüp ondan sonra tutam tutam esas yerlerine aktarılıyor. Biraz büyüdükten sonra iyice su bastırılıyor, böylece tarlada yabani otların çıkması büyük ölçüde engelleniyor.
*-- Yeni yerlerine aktarılan filizler narindir, bu işin hızlı ve zarar vermeden, kökleri zedelemeden halledilmesi gerekir.
*-- Filizler, 3-5 bitki birlikte olacak şekilde değil tek tek, yaklaşık 25x25 cm'lik aralıklarla ekilmelidir. Böylece köklere ve yapraklara daha fazla alan sağlanır.
*-- Tarla sürekli olarak su bastırılmamalıdır. Toprakta oksijene ihtiyacı olan organizmalar bu koşul altında yaşayamazlar. Ya günülk olarak azar azar verilmeli, ya da doldur-boşalt yöntemi kullanılmalı. Kısaca toprak sürekli suya doygun olmamalı.
*-- Yabani otların mekanik bir aletle temizlenmesi daha iyi olur. Böylece otlardan kurtulurken toprak hava alır ve elle temizlemek veya ot kırıcı ilaçlar kullanmaktan daha iyi sonuç verir. Geleneksel yönteme kıyasla biraz daha fazla ot yolmak gerekiyor.
*-- Kimyasal ilaçlar SRI uygulamalarında kullanılsa da, en iyi sonuç organik gübrelemeyle alınıyor. Toprağa mümkün olduğu kadar organik madde eklemek gerekir. Bu sadece bitkiyi değil, toprağı besler, böyle bitkiyi de toprak besler.
SRI'ın öğrenme aşamasında daha fazla emek gerektirdiği, fakat uzun vadede tasarruf sağladığı söyleniyor. Bilinen bir yan etkisi ise, çiftçilerin aerobik toprak koşullarına geçtikten sonra, kök yiyici nematod gruplarının ortaya çıktığı, ya da sayılarının arttığı tespit edilmiş. Güçlü kökleri yüzünden çiftçilere de hasat zamanı zorluk çıkarabiliyormuş (ya da 'kök söktürüyormuş').
SRI sayesinde hem kullanılan sudan, hem de kimyasal ilaçlar için gerekli maddi kaynaklardan tasarruf edilmiş oluyor. Aynı zamanda geleneksel sisteme kıyasla daha yüksek verim alınıyor. Düya'nın her yerinde kabul görecek tutarlı bir araştırma olmasa da, bazı örneklerde bunun olabilirliği kanıtlanmış. Umarız daha çok insan bundan faydalansın.
Çok şahane bilgiler. Teşekkürler ederim Atila Ege
YanıtlaSil