18 Temmuz 2012 Çarşamba

Gri bir pet şişe içinde yaşam: Medan

  Sumatra'ya giden herkes gibi, iki gün içinde koşarak kaçtığımız Medan'a bizim yolumuz da illa ki düştü. Ülkeleri, şehirleri birbiri ile kıyaslamak anlamsız olsa da, Bangkok, İstanbul hatta Ankara bile bir cennetmiş. Endonezya'nın şehirleri, özellikle Medan o kadar pis ve gri, insanların yaşam koşulları o kadar zor ve kötü ki.. Hava kirliliği yüzünden zor nefes alıyorsun. 


BECAK, by naturelover63 - devianart

Ekonomik sebeplerden ötürü, yine CouchSurfing aracılığı ile Endonezya'lı bir kızın evinde kaldık Medan'da. Fakirlik, insan ihtiyaçları, kısacası tüm yazdıklarım, çizdiklerim, deneyimlediklerim, düşündüklerim birbirine girdi Medan ve Endonezya'nın bir çok köşesinde. Hiç bir şey hakkında en ufak bir fikrim yokmuş benim. Buraya yazdığım tüm yorumlar da Endonezya yollarında iyice anlamsız gelmeye başladı..


Evinde kaldığımız kızın en büyük tutkusu seyahat etmek. Bu tatlı Batak kızı, Toba bölgesinde doğmuş. Fakat aynı bizim ülkede bazı yerel gençlerden dinlediğim gibi, köy ve aile yaşamının baskılarından sıkılıp Yogyakarta'da bir sivil toplum kuruluşunda çalışmaya başlamış. Babasının hastalığı yüzünden köyüne döndüğünde de, annesi tüm evraklarını ve pasaportunu alıp saklamış bir daha gidemesin diye. Yıllar sonra Medan'da iş bulmuş. Bu gri ve pis şehirde yine de kendi istediğim hayatı yaşıyorum diyor. Endonezya şartlarına göre fena para kazanmayan bu kadın,  ( genelde ayda 200 TL ile yaşıyor çoğunluk) olabildiğince düşük şartlarda yaşayıp, tüm parasını biriktiriyor. Hindistan ve Çin'den sonra, bu sene sonunda Güney Amerika'ya gitmeye hazırlanıyor. Bir çoğumuzun seyahat etmek için çok parası olması gerektiği inancının aksine, öyle bir şey yok diyor kız. Kötü yaşam koşullarını umursamıyor. Ne istediğimi biliyorum ben diyor. 


Gerçekten çok dokundu bana bu Endonezya şehir koşulları. Hem kokoş yanlarımdan, hem de ekonomik yakınmalarımızdan çok utandım.


by Piokharisma - devianart


Fotoğraf makinemiz çalındığı için, internetten bulduğum Medan ve Bukit Lawang resimleri ekliyorum.


Akşam vakti,  gün boyu güneş almayan bu koridor gibi sokaklarda, dip dibe odacıklı evlerin önünde, yüzlerce çocuk ve aile hem sinekleri kaçırmak, hem de çöplerinden kurtulmak için plastikleri yakıp etrafında toplanıyorlar. Sanki romantik bir kamp ateşiymiş gibi, kimi gitar çalıyor, kimi sohbet ediyor. Gerçekten çoğumuzdan daha mutlu görünen bu insanların hayattan beklentileri o kadar az ki.. Onlar hallerinden memnun iken, biraz klişe olacak ama ben kimim ki 'fakirmiş', 'şöyleymiş', 'böyleymiş', gibi yargılayıp, yorumluyorum?


Benim kızgınlığım aynı bizim ülkedeki gibi halkını, doğasını, toprağını ve hayvanları sevmeyen yöneticilere, bu kadar fena evler yapıp, üstüne bir de kira almaya utanmayan müteahhit ve ev sahiplerine, kendi hastalıklı zihniyetleri ve fantezileri yüzünden kadınların ve hayvanların hayatlarını mahvedenlere..


Yanık plastik ve her yerime bulaşan pis egzoz kokuları arasında, bildiğim her şey birbirine girdi ve çok sık boğazım düğümlendi gördüklerime, duyduklarıma.. 


Endonezya evlerinin çoğunda mutfak yok. Sokaktan yemek hep daha ucuz. Duş konsepti zaten yok tuvaletlerde; akan bir çeşme (mandi), altında bir su tankı gibi bir şey. Bu durgun suda tuvalet temizliği, duş ve diğer ihtiyaçlar karşılanıyor. İslam'ın sevilen cırtlak yeşili, çingene pembesi, ve mavi tonları ile dolu sokaklar, evler, mekanlar..





Genel Endonezya tuvaletleri - google images

Bazen düşündüm, yine de akan bir çeşme var, en azından oraya hortum takılamaz mı diye?Duş ihtiyacı için. Kaldığımız evlerde çarşaf, yastık kılıfı, vs. hiç görmedim. Bizim ülkemizde en yoksul insanın evinde bile her zaman temiz bir çarşaf vardır.. Her şey o kadar zor görünüyor ki, herkes her şeyi olacağına bırakmış gibi. Bilemiyorum, yorumlayamıyorum. 

Nüfus çok fazla, sağlık ve eğitim konularında da korkunç hikayeler dinledik. Sonunda Emre de hastaneye gitmekten vazgeçti. Biraz parası olan, hastane için ya Malezya'ya ya da Singapur'a gidiyormuş. Çok yoksul insanlar kendi aralarında birbirlerine geleneksel yöntemler ile bakmaya çalışıyorlar. Ölüm de normal, ölen ölüyor işte. Allah verdiği canı alıyor. Endonezya yollarının ve trafiğin durumu da içler acısı. Çok sık trafik kazası oluyor ve devletin de bu konuyla ilgili birşey yapmıyor olması, sürekli artan nüfusu dengelemenin bir yoluymuş gibi. Kürtaj yasak olduğu için, bir sürü kadın kendi aralarında  korkunç teknikler ile çocuklarını aldırmaya çalışıyor. Zaten en az 5 çocuğu var gencecik kızların. Ama komşu dayanışması diye bir şey var. Herkes herkesin işini yapıyor, birbirlerinin çocukları ile ilgileniyor. 

Makinemiz ile beraber giden, bu sokaktaki dünya güzeli çocukların resimlerini kaybetmiş olmamıza üzülüyorum. Bu ülkede gittiğimiz her yerde, yaşam koşulları  zor bana göre. Tüm su kaynakları, dereler ve durgun kanal suları ağzına kadar çöp ile dolu. Bir tek Hindu'lar inançlarından ötürü, tüm zorluklara rağmen enerjilerini ve çevrelerini binbir renkli çiçekler ile aydınlatmaya çalışıyorlar sanki.


Jakarta'daki Pasar Senen tren garından

Hükümetin ve şirketlerin uygulamaları, yabancı ülkelerin sömürüleri, bitmek bilmeyen doğal felaketler ülkesi güzel ama çirkin Sumatra'nın şehri Medan'da, egzoz ve buranın Tuk Tuk'u olan becak dolu sokakları arasında, ulaşım, yol planları, vs. işlerimizi halettik.

Toba gölünde çok zaman kaybetmiştik, görmek istediğimiz yerler çok fazla ama ülke çok büyüktü. O yüzden Java'yı kara yolu ile geçmeyi göze alacak vaktimiz yoktu. Uçak bileti aldık Medan'dan Jakarta'ya. Şimdi Endonezya yolumuzun kısa turist vizesi yüzünden sonuna gelmek üzere iken, en turistik ve klasik rotaları yapmış olmamıza üzülüyorum, içimde çok fazla görmek istediğim yer kaldı bu dev adalar ülkesinde..

Böylece Sumatra'daki son üç günümüzü geçirmek üzere, Medan'ın zor ve gri yaşamından kaçıp hemen hemen her turist gibi biz de kendimizi orangutanların ormanına, Bukit Lawang'a attık..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder